Duy
Hüzün, sarının annesi
Gözlerine çöreklenmiş bir türkü gibi Sallıyor beşiğini gözyaşlarının O kadar güzelsin ki Sabahı görmeyen gök, geceleyin yağmur Ve gizlenirken üvey bir huzur kırgınlığıma Dudaklarından süzülen suskunluk büker boynumu Yokluğun en acımasız tanımıdır hayatın Varlığın bir çiçeğin açma hevesi Sonra düşünemem artık Çeker alır içimi içinden bir acayip korku. Akşamı dinle, benden haber saldı ışığına Karanlık adım adım ölmekte, rivayeti dilde pas Bir kulaç daha at denizine boğuk şiirlerin Dünya sen varsın diye dönüyor Güneş doğudan doğup gözlerinde batıyor İşte uyuyor göğsümde bir kartal Kanatları ertelenmiş düşlerime değiyor Çökmeye yüz tutmuş akşam, türkülü sesime Sesim sesine kanadıkça Bir gülüş daha ekiyor suskunluğum hüznüme Hüznüm alaca, hüznüm sarının annesi Yüzdükçe umutsuzluğun ucuz denizinde Büyüyor içimde hunharca acayip bir korku. Kalbinin hikâyesini astım boynuna dağların Çocuklar dinledi ben büyüdüm Duruldum kör bir fırtınanın tırnak izlerinde Saçlarını taradım ölüme her yaklaştırıldığımda Bir avuntu, sonsuzluğa resmedilmiş Öyle sıcak, öyle güzel İşte duruldu ölüm, gözbebeğinde kekeme çocukların Göğsüme bastım gözyaşını ağaçların Toprağı örttüm bedenimle Kuruyunca dağlar ölüm çağında bulutların Bir gün gideceksin her şeyinle Bitecek sonsuz dediğim dilsiz hüzün Bitecek, adına acayip korku dediğin. Hüzün, akşamın annesi Dindiriyor acımı yalan yanlış ninnilerle Kanıyorum, Kanatıyorum gözlerimde demlenmiş uykuları Bir düş istiyorum Seni bana getirip köklerime değdirecek Canımı seriyorum varlığına duy Böyle sağır ölümlerle haklayamazsın beni. Nedim KARDAŞ |
ve öksüz kaldı hüzünler