Gece Oldumu Şehrin Işıkları Kıskanırdı/Üstümüze Sinen Kelebek RenkleriniŞiirin hikayesini görmek için tıklayın ’’Bana evini betimle sana
Gùldùşlùyù anlatayım "" Sennur Sezer.. Ayışığında bir kelebek olmak gibi.. Kalbimde büyüdükçe büyüyor içimdeki özlem.. Kalbimin Ritmik Atışını Tarifleyen En Güzel İmgesin/Say ki Bundan Önce Gökyüzüyle Çarpıştık ..... Konu konuyu açıyor,öykü içinden öykü çıkıyor,hikayeler yağmurda bir türlü birleşmeyen halkalar gibi önümüze yığılıyordu.. Zarif ışıklar ve müziğin sesi dekorla birlikte muhteşem bir bütünlük içinde içimize,ta en derinimize felsefi anlamlar yüklüyordu.. Ruhtaki çatlakların kadraja düştüğünün farında bile değildik.. Birden,kadife bir sesle; ’Sonbahar’ dedin bana,fısıldayarak..’Sonbahar’. O an hiç bir yanıt veremeden öylece,iki dudağım arasında küçük bir boşluk bırakmış büyük bir hayranlıkla seni izledim.. İki parmağınla bir kadife dokunuşla dudaklarımı kapatıp boynumdan öptün.. Yerleşik aşklar adına!; Bir atın yelesi gibi savruluyordu saçların.. Dışardan odaya deniz rüzgarları değiyordu ve gözlerinin içinde yakamozlar uçuşuyordu.. Yağmur yağmura ne kadar benziyorsa o kadar benziyorduk birbirimize.. Şimdi aşk,sen ben arası bu berbat dünyaya ütopik bir dirence tutunmaktır.. Özgürlük ve mutluluk Devrimin diyalektiği,aşk’sa senin diyelektiğindir Güldüşlüm.. Özlemin üstü başı şiir kokuyor ya, deniz olan ellerinden topluyorum ya umutları;Varsın Ekim’in yirmi dördü ağlatsın ikimizi.. Anımsıyorum da karlı bir Şubat ayında buz tutmuş sokaklardan birinde çocukça oyunlar oynamıştık.. Senin sırt çantandaki eşyaları benim çantama doldurup, seninkisini altımıza bir güzel serip rampa aşağı güle oynaya kaymıştık.. Tedirgindik,pencerelerde izleniyorduk..Çok geçmeden bir baktık,bizi izleyenler ardımızda,upuzun zincir olmuştuk..Kar treni gibiydik..Dümenin başında ikimizdik.. İnsanlar ardımızda güvenli bir sığınak bulmuş gibi sıkı sıkıya sarılmışlardı belimizden..Levent’tin kıyıya inen bir sokağın başında,her yaştan kadın,erkek,çocuk,yaşlı yokuş aşağı ıslak ıslak kayıyorduk.. Sabah olsa ve çıkıp gelsen.. Gece oldumu denizden devşirdiğim mavinin çiylerini düşürsem ellerine.. Bizsiz geçen günlere inat gülsen,gülüşünden bir perde aralansa geceye.. Susarak dokunsak öteki yanımıza,ay dökülür üzerimize.. Düşlerden sıyrılmış bir aşka sığsak,en küçük bir boşluğa yer vermeden işlese işlese ta en derinimize.. Çok eskiden beri,uzaklardan birbirimize susuyormuşuz da ben bunun yeni yeni farkına varıyormuş gibiyim.. ’O,birbirlerine eklenen suskunluklar içinde bir sürü söz vardı’ Ve ben o sözleri dahi içime susuyordum..En fazla bir şiire, bir öyküye,mektuplara konuşuyorum..Öylece..Sessizce.. Dokunduğun,sevdiğin hatta umursamadığın nesnelere,eşyalara giysilere bile şiirler yazıyorum.. Sana ulaşmam mümkün olsa büyük bir tutkuyla şunu söylemek isterdim;Her Cumartesi mektup yazdım kuşlara.. Deniz çizdim yağmur sularına..Uzun metraj filmlere sana dair sözler yazdım..Adanmışlığı bilgece kurguladım.. Vapurunu yalnız bırakmayan martılar gibi sevmeler, özlemler,tepeden tırnağa hüzünler örgütledim.. En güzeli de ne biliyor musun?.. Dünyayı güzelleştirmek isteyenlerin yanıbaşından eksik etmedim kendimi.. Elimde kıymetli bir Cumartesiçiçeği.. Bir fotoğraftan ellerine bakıyorum,az evel bir kelebeğe çiçek olmuş sanki.. Neresinden tutunsam hayatın,elimde kalacak duygusu.. Her yüz kendini gösteriyor,her bakış kendini anlatıyor,her göz kendini yaşatıyor; Söylesene seneryosunu konuşturan şair,Ekim onun şehrinde ölmek için makul bir mevsim değil mi . Oysa ne toplumsal bir ’suç’a’ ortak olmak,ne de ona kayıtsız kalıp, sadece susmak bile yaşamın vicdan süzgecinde aklamıyor hiç birimizi.. Dünya yıkık bir sahneyse bu şiir de en güzel tiradın olsun.. ’İnsanın içi ağır’dıkça ıskartaya çıkıyor kimi düşlerimizde.. spotları söndür şair..repliklerini yeni bir dünyaya,yeni bir insana,yeni bir düş’e sakla.. Kimbilir belki,sonsuz özgürlüğe..Gremeri bozuk bir çağdayız.. Şiir iki kişiliktir mektup Cumartesi.. Sabah olur,yüreğimden iki turuncu balon havalanır göğe.. Sabah olur,yirmi dört Ekim’dir;yüreğim bir uzak deniz mavisi.. Levent’te çerden çöpten hayallerimle sevinçliyim.. Yani öyle ki,duramam içimin üstünde.. Dil biligisinden yola çıkmıştım birden,düşbilgisi,kuşbilgisi derken gülbilisine yeni bir alfabenin ortasına düşüverdim işte.. Kimsenin kimseye ömrümün baharı diyemediği bir çağda aşk; bir bıçaktan düşen zerre’ymiş.. Kadife bir dokunuşla ’Sonbahar’ dedin,sessizce.. Hadi,eğilip kulağına fısıldayalım gecenin.. ’’Bir Cumartesi sabahı dardan rahata eresin gönlüm’.. Sendeki mavi,bendeki telaş,doğduğun gün,dışarda çocuk sesi, dinlerken ezberlenmiş şarkılar,oraya buraya saçılmış şiirler; Ekim’in yirmi dördüne krizantem çiçekleri adıyorum.. Ölümüne bir düş çiziyorum şiirin yüreğine.. İçeriden sana şimdilik yalnızca umutlarımı iletiyorum insancıl bir erinçle.İnsana özlem düşünün gerçekleştiği bir evren dileğiyle... 24 Ekim..15..Cumartesi..
Levent’te şiir kokulu bir evde
iki sahne/ gürültülü bir nehir/ seneryo eksik/prova yanlış alınmış/ deşifresi mümkün olmayan biyografi/ ne güzel yaşadık/ alt yazısız uzun filmlerde.. Levent’te pencereleri denize açılan evde dekorlar mektup tadında el ayak çekilmiş sokak lambaları boşluğa düşüyor içimden bin umutla geceye bağımsızlığımı ilan ediyorum gitarda bir serenat başlıyor sakıncalı zamanlar kirli sakalımdan tanıyor sokak kedileri çayım soğuyor adımız afişe son vapurda gidiyor peron önleri nasıldır kim bilir Levent’te merdiven sayısı değişmeyen evde! sevgisiz bir çağda bolkeseden sevmenin bütün hünerini nakış nakış işliyorum gelsen aklımdaki seneryo izdihama durur koşar adım çıkardık sokağa kaldırıma düşmüş sevda kokusunu toplaya toplaya yürürdük bir ömrü iki karşılıklı bakış iki çift gülen göz iki yandan örgülü şaç iki ten rüzgarın tenimize sinmiş kokusu Hey benim aykırı sonyazıma düşen cemre! umudu çatmış dağlarda düşlerimiz gel geç bir tutku değil boğaz’da salınır şavkımız öyle masum say ki postacısını kaybetmiş zamanda hüznümüz yıkık dünyayı onarmış ben ve benden talan edilmiş bize gider en çok rotasından çıkmış tüm vapurlar yoldaşım olsun Hadi indir boynundaki fuları yarıya birazdan ağlatır ikimizi Ekim’in yirmi dördü -Bir Nörolog olan Oliver Sacks’ın müzikle insanlara şifa vermesi gibi her film bir sırrı,her şiir bir duyguyu çoğaltsın ömrüne- İnsancıl bir erinçle hürriyet tadında umutlarımı yolluyorum- |
anlatılar dinledim yersiz zamansız..
biraz öznel biraz tüzel
sahte mutluluklar sezinledim
barıştan salıncaklar kurmak istedim
ve fakat
bir ucundan tutmaya üşendi dost bildiklerim
geçtim yorumsuz bakışlardan
geçtim kimsesiz sözcüklerden
düşüncelerim yığınla sen.
...
kuş seslerinin ritmik isyanda olduğu şiir, aynı zamanda da sevgiliyi fırtınadan sakınma güdüsüyle yol almış.
müthiş güzeldi, içtenlikle kutlarım güzel insan..