hayat hüznün resmidir.
her cümlenin sonunda yeni bir hayat
ve her şiirin sonunda bir acı yaftalanırken yüzümüze yeni ve son arasında aslında hiçbir fark yoktu. ikisi de gölgesi hep uzun bir hayatın başlangıcıydı. güneşin hiç parlamadığı bir korulukta yürüyorum sanki buruşmuş yüzümde hayatı çepeçevre saran ağaçların dalları gölgeleniyor, ayağımın değdiği yerde hışıran yaprakların çıkardığı sessiz tınıdan anlıyorum her duraktan sonra yeni bir yağmur yağarmış ve her yağan yağmurdan sonra sonbahar yaprakları gibi sararırmış insan. ve şimdi yazılmış bütün şiirlerin arkasından, sararan bir sonbahar yaprağı gibi yere düşüyorum sanki. nereye dokunsam ve nereye bassam bir hüzün yumağıyım, bir hüznün hikayesiyim. bu hikayenin içinde sadece hükmünü doldurmuş bir ölüm yok, onun dışında ne ararsan var. oyunlarını henüz küçükken oynayamamış bir çocuk, bir bardak suyu çeşmeden doldururken hep yarım bıraktığım günler yani ve zaten hiç dolduramadan nasıl büyüdüğümü de anlamadan geçen günler. gençlik derken,sevdalarım uğruna her gün,her gece ağladığım, gözyaşlarımın sel olduğu acılar ve sonra işime hiç gelmeyen beni hiç tatmin etmeyen bir basiret,bir olgunluk kaldı sadece geriye. ve şimdi bu yüzden daha çok düşünüyorum, okuduğum her şiirden sonra tanrı beni ne zaman ortadan kaldıracak onun hesabını yapıyorum. çünkü biliyorum mutlu olmayacağımı ve bu hayatın yormaktan öteye gitmeyeceğini. 28 ağustos. |