/şiirin terazisine yansıyan dünya/şiirlerin zamansız yapraklar gibi döküldüğü bir savaşın ortasında mısralar mazlumların rolünü oynarken, dizeler adaletten yoksun çaresizliğin kumkumasında , bütünlükten uzak kalmış bir şiir gibi her gün ağlıyor ve ağladıkça çıldıran palmiye ağaçları gibi bir yerde kuruyup ölüyor. Ve Ağla yeryüzü diyorum ölülerine , ağla diyorum çünkü terazisi çalınmış gariban bir manavın Kırık sofrasında sallanıyor dünya. aşağıya indikçe indiriyor, inenlerin içinde düşleri çalınmış bütün insanlar var, inenlerin içinde umutları yerle yeksan olmuş gariplerimin çığlıkları ki kastın öbür tarafına yetişmiyor bir türlü. kastın öbür tarafındaki terazi dersin sanki gökyüzünde duruyor inmesini bilmeyen papyonlu yavşakların fetvaları mısralarımı öyle bozuyor ki sanki sıkılan her kurşun cudinin sert kayalarına çarpıp geri dönüyor bana. geri dönünce beni, seni ve bütün insanlığı vuruyor bunlar vurmayı korkunç şekilde seviyor sanırım gece kadınlarını becerirken aldığı zevkten daha fazlasını alıyorlar ve kirli yüzlerinin içine sakladıkları mutluluğun içinde bir sürü mazlum insanın cesedi, gülücüklerine sakladıkları kahkaha deresinde kanla karışık kızıl bir akıntı sinsi bir gölge gibi her gece uykularımı,uykularımızı bölüyor ne yazık ki. Bölünen bir yeryüzünün dengesiz terazisinde Dalgaların savurduğu vikinglerden kalma bir sal ile Küreklere asılıyoruz boğulmamak için Ama ne fayda düşenlerimiz öyle çok ki Kalanlarımızın içinde kurak umutların coğrafyasını Gözlerinin içine değen ürkek bir korkudan Basit bir fiilin çekimsiz hali gibi görebiliyorum. Tedirginim bu yüzden Ve bu yüzden mısralarımın içinde endişe barınıyor Hiç Umudum yok sanki Bu şiir düzelmeyecek sanki Ve bu şiir nizamı olmayan bu terazinin içinde Bütünlük korkusu hep yaşayacak Biz öleceğiz onlarda yaşayacak. dünyanın terazisi bu belkide.. 12-13 ağustos. |