ölmeden öldüm
kuşku bir çöl gibi
sere serpe uzanmasın arka sokaklarında çelme taktığın putlarını çek önümden delitay kanım dağların şahikasında kayan asi nehir… kaç kaya ufalandı topuklarımda gün ağırdı gün battı yastığımda gözümü kırpmadan tarumar ettim gönül harmanını yine de yetemedim sana istanbul’um çek önümden insandan putlarını ne kısa soluklu bir rüzgar ne kasırgadır kopan yüreğimde dirim bir volkandır savrulan aşkın kol gezdiği yaşlarda sahipsizdi içimdeki kır çiçeklerim ey istanbul illaki gül istedin benden gül ise meftundur laleye bilmez misin ey ibrahim peygamberi serinleten ateş çıra gibi tutuşan tutkularımı da serinlete bilir misin anla istanbul ‘ um yok ufkunda bana su taşıyan karıncaların ölmeden öldüm piştim pera ‘nın karanlık sokaklarında kavruldum dicle ‘ nin sularında küllerim bütün ihtişamınla ey kibirli şehir aşkın kalbi doğudadır eros ‘una söyle toplasın oklarını bunu böyle bilesin gönül gençyılmaz |