İki Kişilik Şiir
I.
bir rüyayı bölüştüğümüzü sanarak bekledik ilk akşamı en çok bulutlardan dem vurduk ya hani ömrü anımsatan kederli geçişlerini evler soğuğa teslim caddeler son umuda hazır cigarası dudağına yabancı öyküsüzün cigarası sönmeye yüz tutuk hasta ihtiyarlar ölüm korkusuyla sıkı fıkı hiçbir çocuk okul kaygısı çekmiyor o sayrılıkta ışıksız bir rüyayı bölüştüğümüzü sanarak bekledik meğer ilk akşam bizi beklermiş sanmamakla bir gerçeği bölüşmek için... II. hep en sonuna gelirdin yalancıktan oyunumuzun oyun yav işte bir de yalancıktan namussuzum yanakların hepimize yetecek gülüşle dolu ağustos sıcağı umurunda bile olmazdı ya ben en çok ona hayrandım saçlarında sokağın taze kiri ayakların yara bere içinde sen değil sanki ömrün küfür buna da en çok "son/gül"... küçük dişlerinin arasındaki ıslıktan hangi yaralı öksüz nasiplenmedi ki belki en çok gülsüm ya da gene en çok "son/gül"... kusura bakmasın kimse ama seni kimse yakalayamadı ne başa çıkmakta ne de kalmakta sona bir kahraman edasıyla boylu boyunca çırçıplak uzanıp da önümüze burnundaki kan pıhtısıyla gözlerin yumuk sanki tüm karanlıkları gözlerine hapsedip de bizi aydınlığa eriştirir gibi hani ölümle de başa çıkıp kaldıydın ya yaşamakta sona... şimdi o sokağa girince ilk sen geliyorsun aklıma unutmakla tümden başa çıkıyorum ve son sen kalıyorsun aklımda... böyle yalana geç doğruya erken yaşamaktan memnunum dostum ne delicesine özlemlerim yorgun ne de böyle can hıraş bağırmaktan yorgunum... yalansam namussuzum... kağan işçen... o’na... |
söyleeycegini yine söylemiş ama daha sert! yakismis mi valla yakismis:)