Şehre İnen Kasım
I.
Aşk, Kasım’dan gönlümüze dökülen yapraklar gibi Her adımı toplu intihar Prag’tan bir filo ile geçiyorum Ortalık yerde bir nehir çıkıyor karşıma, üşüyorum. Şimdi zamanların en soğuğu Milenka, Adımı söyle ısınayım. Sofraya otururuz Üç kişi Yıldızlı gecelerden kalma yalnızlığım Baş köşesinde hüzün soframızın Kuru bir soğuktur yanına iliştirebileceğim bütün mutluluklar -Adı konmayan bütün sofralarda- Bir sigara daha yakıyorum, Van Gogh öğretisi duyar gibiyim sanki Patates yiyorum. II. Kasım’da ölen kuşlar nadirdir Olur da bir gün Kasım’da ölürseniz Durmayın, beni yâd edin kuru soğuk sofralarda. Aşağı yukarı, bir ay içerisinde on sekiz kere seni hatırlıyorum Bugün Prag’tan bir nehre atlıyorum Seni hatırlarken şehre bir sinema düşüyor İskandinav Tanrıları en çok Kasım’ı severmiş. Bir adam görüyorum beresini yandan bağlamış Elini cebine atıyor şimdi üç-beş yalnızlığı arıyor Ankara’da sıkışmış yorgun begonyalar gibi Kasım’da seni hatırlıyorum Şehre bir hüzün yağıyor. III. Şimdilerin en uzun günbatımıdır Kasım Kırık testere yoğun bir acımasızlıkla geçiyor ömründen Seni görüyorum ürpererek Fikrimce bir ay içerisinde on sekiz kere seni görüyorum Plaklar adını tekrarlıyor Kaderin gamzeli tebessümleri. Senin yüzüne tanrı tarafından iliştirilmiş bir mutluluklar Adını söylediğimde sağa sola dağılan kalabalık toplum gibi Sana bakınca, Şehre bir kasım iniyor. Sevdanın sihirli tutuşu Gönlümden kaburgalarıma uzanan o yol Bulvarda sıkışmış o kuş Hepsi senin adına yazılıyor. Sonrasını biliyorsun Milenka, Özlemek seni, hayasız bir çocuktur şimdileri Şehre inen Kasım gibi. |