Eski Eksi
yakaladığım anları aklımda tutuyorum
gözümden kaçan temmuz parçaları bulursam ayırıyorum geleceğin güne... o caddeye o kaldırımlar nasıl yakışıyordu... o eve o pencere...o pencereye o bakışlar... o bakışlara o göz yaşları... bir ayrılık yakışmadı ömre... tren camlarında köy yolları tozlu sarısı kör ışıklarda gölgeler ağır ay ışığıyla öğreniyorum bir de ilk ayrılığın bütün ayrılıklar olduğunu... yüreğim bir yağmurdan diğer yağmura hüznüm bir yazdan diğer yaza özlemim bir şehirden diğer şehre ama sen bir tanesin bir de ölüm... içinde yalnızlık olan öykülerde pazar yalnızlıklarını sevdim pazarları özel gün ya sözüm ona yalnızlığım kimseyi incitmesin diye... eskiden bulutları izlerdim yağmur damlalarıyla doldurmak isterdim ceplerimi inadına çamurlu yolları seçerdim eski eksildi ben azaldım... ikindi çayları içilir mahallelerde şımarmak yoksul çocukların da hakkıdır kırlangıçlar gökte düğünden geri durmazlar ben orda olmasam da bilirim sen de bil... sinemalarda dinlenir yalnızlığım akşam matinesine bir öğrenci bileti yeter göz gözü görmez o karanlığa gömülmeye sahneden bir insen... ışıklar alır gözümü sesler hiç susmaz her gün pazartesidir her an mesai başlangıcı uyanmadan önce sessizliğe... kaybolana kadar sürdüm izini martının vapurun demirleyene kadar en uzak limana yapraklarını saydım bitti diyene kadar gözledim ulu ağacın ben bir seni sevmeye doyamam... yolculuklar bozar yazın fiyakasını konakladığın her yer bir sıkıntı ortasıdır yazın ya hiç durma ya hep dur... acımı gizlerim yorgunluğumu söylemem bütün artılarım sözcük çıkınımda kesin hep başka bir yabancıya incinmesin diye ayrılığım kavuşmayı düşünmem kendime sorduğum sonsuzluğun adresidir aşk... kağan işçen... |