Zihindeki mezar
Sen, kül doğuran kadınların rahimlerini
bir zincir misali kaplayan; Sen, çığlık çığlığa yangınları emzirenleri kendi kirpiğine asan; ve sen, ölü beyninin içinde çürüyen fikrinle kemikleşmeye başlayan mezar, iyi dinle... Duvarların ardına gizlediğin muhbirlerinle, üç beş kıç yalacıyının poh-pohlamasıyla Tanrıcılık oynadığın soyguna, yalana dayalı kâfirliğinle, her daim yanında gezdirdiğin ruhu paslı kalleş celadınla, korku salamazsın bana... Salyalarını sil de dinle... kan uyuyan çocukları bilirim, Tatvan yolunda kurşun aşeren ölüleri bilirim, Mardin’de çocuk olmanın uğursuzluğunu, evladının kazağındaki kurşun deliklerinden evladının kokusuna bakmanın kahrını bilirim... Başka da bir şey bilmem... Savaşsa savaş... İnatsa inat... Kinse kin... Ama yüreğinle gel, bileğinin gücüyle gel... İt gibi kudurtup saldığın kullarınla değil varsa adamlığın ona bürün de gel... Ki sen kabir azabını zihniyle müjdelenenisin; bak burası - işte tam da burası- senin son nefesini verdiğin yerdir; bağır, çağır, öfkelen, tükür hiçbir işe yaramaz ve de meraklanma kendi bedeninde cehennemi hissedeceksin... |
hem dehşet hem sükunet
özgürlüktü şiir baş kaldırış