elena...
Nisan sağanağı bir özlemin izleri işte bu Elena…
Islanma vaktidir Toprak kokusunda dolaşmanın Üç adım ötede düşlerden arta bir gülüş… Dördüncü ayın şu çilekeş iç çekişleri Ah çiçekler siz yok musunuz Kokunuzla bir olup vurmak zorunda mısınız Hele de hatıralarla durmadan voltamı atarken Dar duvarlarımla bu kadar dertleşirken… Ah siz yok musunuz deli mevsimler Beni bu denli yalın ayak , körkütük gezdiren… Koca şehirleri neden ıslatır ki şu iklimler Yalnızlıklar, pencere kenarlarında saksılarda büyütülürken Bir yudum, yarım bardak Kısa bir hayat akarken omzu yüksek dağlardan…. Hep kırlangıçlara mı kalacak tavana yapışık yuvalar Rüzgarla bir olup ıslık çalan çocukça sevmeler Elleri çamurlu Mavi misketli Ve yükselen uçurtmalar Ya da yedi renk gökkuşağında mı olacak sanki… Hep on iki ay Nisanı beklemekte mi kalacak sanki bu takvimler Fünyesi daha dün doğarken çekilmişken hele de hayatın Zaman ayarsız patlayacak belki de dururken nefesin Bu yüzden göğsü kabarık mezarlar zengin değiller mi begonyalardan yana… De hadi Tam da şiirler yağacakken Hep açacak mı kulağına taktığın kirazlar Çiçekler de döker saatler on ikiyi göstermeden Yıkanır tüm yollar kış sonrası vedalarda Nisanda da üşürüş her şey. Düşerken yollara yağmur … Nisan sağanağı bir özlemin izleri işte bu Elena… Şimdi gitmeliyim, ,, İçimin içine dizilmiş şiirlerin yarım yamalak ayak sesleriyle bir olup, Ay’ı yakalamalıyım, akşamdan kalma ne varsa benden yana, sana dair, yarın uyanmak için iki aydınlık içmeliyim.Sehpada kırmızı şarap, akşamüstü renginde durmalı çerçeveli resmin, ben erkenden kalkmalıyım, dışarıdaki kuşları uyandırmaya…Bu sabah, ektiğin çiçekleri sularken bir nefes bahşedebilmek için geride bıraktıklarına…. Dedim ya “Nisan sağanağı bir özlemin izleri işte bu Elena… Şimdi gitmeliyim” … |