zelal
göklere uzanır kara çalılar sırtında
ayakları çamurlu zelalım tarladan gelir dilanım buğday kokuyor teni kocaman dişi elleri dalgın zelalim nicedir bilmem bir eli torba eteğinde doldurmuş ağzına kadar güneşi güçlü kemikleriyle yürür ardı sıra gölgesinde henüz kavurmadan güneş sırdaş tarla kuşları karşılar onu soluklanmadan boğuşur bir dem toprakla sayar filizlerini kuşluk vakti biraz yoğurt bir parça peksimet katığında şehr-i istanbul yutkunur hasretle güz kışa kış bahara karışır bekler acıyı hissetmez koca yüreği tuttu mu ağacı kökünden koparır döşekte ise bir tüy kadar hafif konuşur dişiliği yorgundur zelalim akşam kızıllığı çökmüş esmer yüzüne uzar ötelere kara gözleri çok ötelere... gönül gençyılmaz |
Esenlik dileklerimle.