Düşler ülkesibütün kuşlar yaşasın çalı kuşları, kırlangıçlar kanatları gezinsin yüreğimizde dalgalanarak ilk esriklikte uçalım, alçaklardan yükseklere düşler ülkesinin çatısına konalım beyaz kuşlar lekelenmesin yağmurun çamurundan sıçramasın bir nebze pislik bile ayrılmasın parça, parça aynı ahenkte dansederce insanlar savurmasın uzun uçmaların açlığı ayrı yerlere saçılan yemlere bile. toz konmasın düşlerine! bütün çiçekler açsın baharda çeşit çeşit renklerde, kokularda pencerelerimizi açalım temiz havaya şu dava, bu dava açığa çıksın gerçek çıkarılsın aklın kelepçeleri kurtulunca sevgi, zincirlerinden çözülsün prangalar çalsın bir dalda iki kiraz türküsü oyuna dursun kardeşler düğünü tazelensin ay’la yıldızın olağan ekseninde dönsün dünya selâm verir o zaman bir gül kaktüse türküsünü çağırır hayat yine bütün gençler, kızlı oğlanlı, yayan yapıldak beyaza boyasın bütün duvarları özgür kalsın ağaçlar tutsak kalmasın suçsuz insanlar bozulmadan rengârenk merdivenler çocukca heyecanlar, sokaklar tahttan insin son padişah soluk alsın adalar, ada, boğaz İstanbul, Anadolu masmavi dalgalarla kıyıya vursun deniz köpükler silerken sahildeki eski izleri gülümserken gökyüzü, bütün tonlarında mavinin dalalım yepyeni düşlere dünya çok hızlı atıyor adımlarını! 21. 12. 2013 / Nazik Gülünay |
nedense
Bostancı'dan yıllar önce Büyükada'ya yaptığım vapur gezmelerini hatırlattı.
O zaman Türkiye bu kadar kirli değildi, gökyüzünü gökdelenler delmiyordu, deniz uçsuz bucaksız gökyüzüydü. Beyaz bulutlar mavilerle sevişirdi, martılar kanat çırptıkça güneş ısrarla öperdi kanatlarından. Bir bardak çay alırdım garsonun ellerinden ve sigaramı içerken anlattığınız düşler kurardım. Adada güzel kızlara bakar, sahilde midye tavanın yanında denizin iyot kokusunu çekerdim. Akşamları güneş küsünce gökyüzüne ay perdesini açardı ve sahil rakı kokardı yıldızlar sarhoşça koşarken gökyüzünde...
neyse, düşündaşım fazla uzatmayayım
ve tebrik ve saygılarımı bırakayım sayfanıza