her karanlık bir istilaydı ruhumuzda.Ay karanlık,karışır geceye, çöker ruhumun derinliğine sessizce Çöker de bir dolunay olmaz ay Ve sanki inzivaya çekilmiş bir aydınlık Beni karanlığın rıhtımına demirliyordu. Demirlendiğim yerde şafağı özlüyorum Güneşle uyanan bir yeryüzünü, Yani Güneşle tebessüm eden kızıl bir sabahın özlemini çekiyor Ruhumu karabasan gibi saran karanlık çıkmazlar. Oysa ne güneş doğuyor, ne de ay dolunay oluyordu bu çıkmazlarda, tıpkı pusulasını kaybeden bir geminin kaptanı gibi şaşkın ve umutsuz bir şekilde kendime gömülmüşüm. bir fırtına mı alır beni kendi alaborasına, gömerken kendimi yoksa teselli için kurduğum sözcükler mi alır beni bilemiyorum. çünkü kurduğum her sözcük bir kıymık oluyor nedense sonradan, karanlık bir düş gibi kemiriyor ruhumu durmadan. Ruhum daha ne kadar dayanır buna bilmiyorum Bilmediğim bir çok şey gibi. Bilmediğim bir şafak gibi Bilmediğim bir aşk gibi Gibiler öyle çok ki İçin de umutlarımız ve bahar gibi tebessüm etmeyi bekleyen bir ruhun özlemi var. Şimdi bu ruhun özlemi ile yanıp tutuşurken içimde yanık bir vaveyla patlıyor Keşke diyorum büyük bir özlemle diyorum Şu karanlık ay, dolunay olsa ne olacak..... Diyarbakır/aralık 2013 |