Özenle Hazırlanmış Bir Hüznün ÖyküsüI. Ve Beyazıt; Kırk farklı insanın kırk farklı şekilde takla atabildiği tek yer Sözgelimi benim Beyazıt’ım Ne olursa olsun bir senin gözlerinden tutunabildiğim bir hatıra ormanı Serum lastiklerine siyam kedilerini bağlayıp nefes alıyorum artık İran’dan geliyor tüm hüzünler Aşkın başkenti yine hep Doğu Avrupa’da kalıyor Ağlamaklı oluyorum ikindileri uykularımda ağlamaklı Karnım bir sokak dövüşçüsü gibi ağrıyor Uyanıyorum uyanıyorum Kedileri sayıyorum, sokağımın ahlaksız siyam kedilerini Birden odam mavileşiyor, sen doluyorsun odama Sonra bir kuş beliriyor dudaklarımla yanaklarım arasında Beni bir kez daha sallandırıyorlar Beyazıt’ın en hayali yerlerinde II. Ve kalbim; Tek bir kaseye sığabilecekken bir akıl tramvayına dolarcasına gidiyor Gidiyor gidiyor Varsa yoksa yolum kesişiyor tarihi mahzenlerde Ben seni bir kuleden kaçırdım saçların bir telefon kablosuyken Aradım aradım Bugün yine beni hiç dinlemeyecek olan bir banka memurunu aradım Sonra birden musmutlu adında bir kuş, kafesimden içeri girdi Vakit: yatsı Kokularla ve tütsülerle bezedim yanaklarını Senin yanaklarının diğer adı, Çin Kayboluyorum kayboluyorum İnsanlar bir tsunami ki soyut anlamda bir kıyametin en şık kırmızı halısı Onlara kalırsa ölmek hala üç beş satır arasında kalan bir anı Heyhat! Beni tekrardan öldürüyorlar Ölümsüzlük bir kez daha yürürlülükte III. Ve hastane; Beni kandırıyor en ağır morfinlerle Tanrım bana bir doz daha keder Hap: pasiflora Şimdi koşuyorum dur duraksız bir kilisede Amanın Tanrım! sözgelimi bir ilahi beni hep hüzünlere sürüklüyor Üşümek ve kış Bir çay ocağı markası kadar terbiyesiz Yuvarlamak yetmiyor peşi sıra gelen markaları gökkuşağımızdan Bir İrlandalı aldı götürdü tüm markaları Seviyorum seviyorum Hala bir masalvari tutkuyla seviyorum Dokunuyorum göz değmemiş kalp ormanlarına Ve sevmek bir kere daha çıkageliyor tüm meydanlardan |