El Değmemiş Bir Gök Getirdim Mavi'su'nun Serçe TelaşınaŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Geceyarısı mektupları..
Postacısını kaybetmiş zamandayız.. ’Çay koy geliyorum’ sözünü şarkılara ısmarlıyorum.. iki satırlık cümlelerin her gece bir demlik çay demliyor haberin var mı.. Haberin varmı,elindeki mavi solmasın diye güneşi avuçlarımda tutup, zorunlu bir izne çıkarıyorm akşamı.. Dörtnala yağız bir atın ritminde kalbim.. Bu sabah kalbimin boy aynasında saçlarını tara dünyayı.. Sevgili ’.....’e,mektubunu aldım,çok mutlu oldum.. Mutlu olmak tek başına bir anlam ifade etmiyor açıkçası. Hani nasıl desem,her cümlene bir çift nazar boncuğu iliştiriveriyorum.. Gerçi mektup dediğime aldırma sen,ben öyle demeyi seçtim.. Mektupta öylesine ümitli sözcükler var ki,hangi harfine yaslanıp uyusam ecelsiz ölmüş kuşlar kanat vurur düşümde.. Üzünçlü bir durumda olduğunu düşünmeye tahammül edemiyorum.. Kulağıma inceden fısıldayan sözcüklerini anlatacak kocaman suskunluklarımız,uzaklığın sonsuza dek sürecek gizli bir iletişimin yeni bir dilini öğretiyor bana.. Ses,eski zayıflayan olacak belki birgün..Fakat hiç kaybolmayacak.. Günlerin olmadığı,bir uzamdan yoksun,olanaksız bir sesin, olanaksız bir varlığın titreşimleri gibi boşluğa ve karanlığa bürünürdü.. Yürekten her susuş capcanlı bir konuşmanın içsesi gibidir.. Ümitli yazdığın her cümlene aydınlık doluyor yüreğime.. Aklımın en sade haliyle söylüyorum, sözcüklerini sahiplenmek,öznesi kaybolmuş bir hayatın yüce bir benliğe dönüşmesidir.. Özel bir rengin ömrümce benimle kalmasını dilediğin bir umudu taşıyormuşsun..Bu dileğini arkaoda mektuplarında büyük bir coşkuyla paylaştık..Gelecek sayıda bu durumu genişçe anlatacağım..Kapaktaki renk,ithaf ettiğin senin özel rengin olacak..Yine isimsiz,kimliksiz olacak.. Ama olsun hiç değilse tarihe not düşecek tüm kelimeler.. Benim sana,hayata ve dünyaya söyleyecek sözlerimin hiç bitmeyecek olması ne güzel.. Oradasın ya..Bütün ihtişamınla..Gelincikçiçeği gibi.. Bir inatçı mavi,bir beyaz yelkenki gibi.. Sen hep öyle kal üç kış geçsin üzerimden diyeli çok olmadı henüz.. Üstümden bütün sızısıyla geçiyor ilk kış.. Dayan dizlerim!!.. Oradasın ya..Bütün ihtişamınla..Gelincikçiçeği gibi.. Sesinden uzakta,kelimelerinde bir çift cümleyim ya.. Dünyanın bütün mevsimleri geçsin üzerimden.. P.Loti’den Beyoğlu Nava’ya kadar taşlar ve kağıtlar arasından uyurgezer ulaşılamayan kendime eriştim bu akşam.. Öyküsü Smirna’da eksik bırakılmış bir düşü denedim.. Kan damarlarım deliceler iklimindeydi.. Yörüngesinden çıkmasın diye,eksik kalan öykünün yazgısına tüm detaylarıyla yeniden başladım.. Bitmeyecek bir kitaba sığınır gibi sokuluyorum satırlara.. Sen de sokul şimdi..İki kent,iki düş,bir yalnızlık,bir kaç şarkı.. Sesimin içiyle konuşuyorum seninle.. Smirna’da Çiçekli Masa Örtüsü Yakışır Bir Mevsim..1 Varolduğum yer,gideceğim,anımsanacağım,düşleneceğim yer her hangi bir mevsimin değil,Temmuz’un gecesinde olmalı diyordu adam.. O mu?, Gerçekten de onun ’Nerdeyim ben’ dediğinde bilmiyordum.. Kesin olan şey,uzaktan konuşmalarına kulak kabarttığımızdı.. İki düş arasında bir çırpıya dahi tutunamamış,bölünmüştü.. Bazı geceler ısrarla başa alıp alıp dinlediği bir şarkıyı ezbertletmişti bize.. Masanın üzerinde dün gece yazmış olduğu notlara bakmıştık bu sabah..İkincil bir karekterin yüksek bir binanın çatısından akşamla konuşmasıydı..’Bir çıkış yolu var,bir yerlerde bir çıkış yolu var ve onu biliyorum..Oraya gitmek için duyduğum tüm gereksinmelerim kafamın içinde.. O yola koyulacağım..Gökyüzünün güzelliklerini göreceğim.. Yıldızları yeniden göreceğim’’.. İkincil karektere bunları yazarken karekterin ismini belirtmemişti nedense.. Birgün sonra kendisini Mezarlıkbaşı’nda eski bir sokakta bulmuştuk..Taş duvarlı bir binanın önünde elinde kalem kağıt bir şeyleri not ediyordu.. Uzaktan izlemekle yetinmiştik..Akşama doğru onun peşinden gitmekten vazgeçip eve dönmüştük..Duvardaki panoda son yazdığı eserin içinden geçen bir sözün ikincil karekterle bir bağı var mıdır diye düşünmeye başladık..’Sende kendimi seviyorum’ Bu sözün kentle, ve .....’le bir ilgisi var mıydı acaba.. Beni hep şaşkınlığa düşüren,sonra kaybolmuş gibi yapan,sonra da yeniden karşıma çıkan ve şaşkınlığımı yüzüstü bırakan,gerektiğince doyuramayan aynı şeyi yineleyeceğim.. Mezarlıkbaşı,evet oraya döneceğim.. Sanırım yakanın bu tarafında hep bir gölgenin önünden, ardından,yanından teğet geçiyorduk Tezcan’a.. Her sabah,hatta her öğlen kıyıda oturmuş ....’yi beklerken tedirgin olmak için olmadık nedenlerin titreşimlerini hissediyordum.. T.Demirer’in dediği gibi insanın düşsel durumu sınırları zorladığında taşa tutulurmuş..Belki o taşın acıtacağından değil de düşeceğin durumun çetrefilliğinden dolayı herkeslerden gizliyorduk onca şeyi.. Düşler hırpalanmasın diye bir çeşit önlemdi sanırım. Son gecemde o yazıya bir başlık gerektiğini biliyordum.. Adam buna aldırış etmedi ’Çekilir,çekilmez umurumda değil bu’ diyerek geçiştirmişti..’Mezarlığın girişinde özgürlük bekçisi’ Başlık bu olmalıydı..Sonra; ’Göğe bakmak iyi gelir diyor bir yönetmen bütün perdelerini indiriyorum perdesiz evimin bu kaçıncı yenilgim? bir kez kaçar uçurtman sonra gökyüzüne küser mi insan’? Evet evet bu sözleri ezberletmek gerekliydi figürana.. Çalışır,oynar,film izler bir mevsim.. Senden gelen sevinçle güneşi karşılıyorum.. 19-26 Ekim..13.
-Gitmek,literatürdeki en acıklı kelimeydi-
-Gitmeden önceki son gece- Adam,sokağın ortasına uzandı ölü bir kedi gibi/sevimli ıhlamur ağaçları kendi gölgesini unutup uzandı adamın yanına bir serçe ayağına taş bağlamış çatıda bekliyordu ve kaldırım taşları ve narçiçeği ve incir ve zeytin adamın yüzükoyun üzerine nereden yansıdığı belli olmayan güneş düşüyordu azalmış sevgiler sokağında duvar yazılarından sorumlu tuttuluyordu sokağın sonunda hep aynı denizci şarkıları çantasından düşen kristal aşklardan tozlu bir şiir boş salıncağın gıcırtıları sarıyor kenti çaykovskiyi en olmadık anda terkeden umut gökyüzü bütün kapılarını açmış perdesiz bir oyun oynuyordu Kadın elinde kalan son maviyi uzattı Adama odadaki titrek mumlar hüznün ikinci yılını kutluyordu susarak yazılan bir şiirin ilk mısrası ilk kez durdurulamaz bir militan gibi birleşiyordu kendi ırmağında Bir şiirlik görmek istedim/öldürdün Bir mavi uzattın/doğruldum mumlar kendi gölelerini yansıtır,ben seninkini ateşin suya dönüştüğü yerde ne zaman başlangıç cümlesi kursan fidesinde her çiçek susarak yazılan öyküsüdür dehşet bir aşkın Adam,doğrulup kalktı uzandığı yerden dökülen yaprağı dalına sevdirir gibi/heyecanlı susmanın olanca nezakitiyle fısıldadı ve benim göğüme! en çıplak mavide bakar yukardan temmuz -Azılı uçurumlardan düşme korkularıyla geldim. Bir gülün yaprakları arasından nereye gideceğini bilmeden.. Geldim Yeni yetme bir aşığın yüzündeki afacan utangaç gibi masum.. Herkesin kanında yüzde yetmiş beş gece.. Rüzgarın en güzeli sende esendi..Yüzde yüz rüzgarlarla geldim- |