Aşk Yanığı Bedenlerimizaşk ilk ağladığında başladı kelebekten tırtıla yolculuğumuz "ümmü zer ile gıfari aşkın asr-ı saadeti ne çok benziyorduk birbirimize ahh çekilmiş tesbih tanelerinde" kağıt gemilerin pinokyo tayfasıyla aşamadık kırılmaz dalgaları hangi yalan gün görse yaralandı güvertemiz sulandık ayrılığın eşkaline hiç bilmediğim hiç de sen olmayan bir nedenle batırdık kurşun gibi denizi can havli bir eylüle o kadar çok konuştuk ki bıçak açmadık aşka eskiten geceye taş atan çocuklar kadar yıldız çalan kadardı müebbetimiz korkak ve cüretkâr bir buluttan dökülüp birbirine değmeyen yağmur damlaları gibi ayrık inkarlar olduk şimdi kim bilir aynı gökyüzünde olduğumuzu soramadık içimizin güneşine bedenler yaradanda semazen ellerimiz ışık içip karanlık kustuk aşkı başkasına verdik dönemeden yandık dönemedik kayıp kimliğimize sakalık avuçlarıma çizili kader sayende her seferinde seni yakıp söndürülmüş kül yığını ağıtlara döküyorum karalanmış kağıtlarda nicedir ahvalim bilir misin doğu yanım buz kesiyor yüreğime örttüğüm eski bir anı ki her yanından giriyor şerbetli kılıç yani bal tadında ölümsün doğu/m sancısı ancak şimal yıldızına hasret bir avuç gökyüzü sığınağı işte hayalin yani uçuşma yorgunu kanatlarımı kesen yıldırım gibi geçiyorsun hayatımdan yıkık sokaklarımın perişan benliğinde hukuksuz işgal ediyorsun sevişmelerimi yani tamda bir meydanın ortasına düşen üç noktada idam ediyorsun teşhirci kesişme hayalleriyle biz asıyorum bir odanın duvarına eksik gamzeler çiziyorum yanaklarımıza tırnaklarımı geçirdiğim yüreğimin kan kokusuyla ki bizden çiğ düşse aklının izbe kenarlarına siliniyorsun ağır ağır a(l)nımdan boğazımda yutkuntuyla arza giden çığlığım çözemediğim kördüğüm yarama yapışan ter kadar acıtıyorsun canımı ne zaman aşk desem azı dişinden girdi şeytan cennete ve biz kovulduk yine şimdilerde dişimden tırnağımdan arttırıp etimden kemiğimden kesiyorum seni dizelendiğin bir şiirin kuytusunda yine de mürekkep kokusuna sarmalayıp emanete saklıyorum seni |