İsra“soğuk bir leylde buldum seni kevkeb dolu gecelerde suskunluk bürümüştü benliğimizi aşk d/erken dilimiz ben kalbinin çıkmaz sokaklarına girmekten korkan suskun sahi neden bu kadar korkunçtu ki... ve sen, Durr-i Yektam... dedi ve sustu İsra” (İsra Demirci) uyu dediler uyutmak için acılarımızı oysa aşkmış uyudukça büyüyen çocuk göz kapaklarımın misafiri karanlığımı tutan el ol aşklaşalım uykumuzun sol yanında hani şu göğsümde hani iki göz güneş görmemiş dünyanın içinde doğar mı adın yalnız yürüdüğüm kentin mısralarında adım olur musun kalbimin yamacında İsra ... ve bir şiirden daha kıskanarak sevdim ... ve bir aşk daha doğarken sabaha leylden saklayarak özledim seni İsra bulduğum bir lokma nimet gibi yüreğinden öpüp yüreğimin en yüksek yerine koydum hani sokağın başından duyulan o ekmek kokusu gibi öyle çıkagelirsin diye bir sabah yalın ayak gözlerimizle üşüyelim diye -suskun- sokağımızda açlığımla aşklığımla bekledim seni İsra - yolcusunu özlerken vakti duada cam kenarındaydı soğuk yüzün - buğusuna adımı yazan nefesinle geldim şimdi konuş beni İsra göz hizam tutuşmuş omzumda ismin anılmış ve sen diyerek öpmüşsem titrek yüreğinin gözlerinden gazel yüklü yüreğim kaç son/bahar rüzgârını daha geçer sensiz yakamozu yanık yıldızlar gibi ay düşen yanakların vurdu hicran kesiği sözlerime ve tutulduk işte sonunda bu tutulma değil miydi beni sana bizi bize meftun eden İsra ’ ... ve sükuta düşen şehir gibi kaderimizde gezinen sesini özledim sessizce İsra.’ pamuk şekerlere batırılmış düşlerimdin mavinin yeşile sevdalandığı zamanlardan sorma hangi şiirin neresinde sen öperdin bir bulutu yanağından ben akardım gözlerine damla damla şimdi buradasın işte göğsümün tam altında nefesimin yanında işte burada İsra tam burada hoş geldiğin sevildiğin ve sevdiğin yerdesin İsra |