En Acemi Halinle İçinde Bahar Şarkıları Taşırsın UmarsızcaŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Bir cümlene bin mısra döktüğüm!
Daha kaç mevsim kaç iklim devrik cümlelere anlatabilirdim ki seni.. Yalnızca gözlerimizin birbirine değmesi,yalnızca bu bile yeterdi.. Olsun.buna da katlanır ses tellerim.. (Hiçbir şeyine olmasa da bari trajedisine bir cümle yazsaydın) Tünel’den aldığın bir kitabı okuya okuya istiklal’den Taksim’e çıkana kadar bitirebilirdin. Fakat bir mektubu asla bitiremezsin. Üstelik kendi elinden yazılmış,yollanmamış bir mektubu..Düşün,birde mektup senden gelmiş İstanbul’un sokakları biter de bir mektubu bitiremezsin okudukça..Okudukça rüzgarını geldiği yönden estiren başka ne olabilirki bu hayatta..Smirna’da bıraktığım mektuplarım! sizi en heyecanlı duygularımla,sesimin içiyle seviyorum.. Ben mektupla çok küçükken tanışmıştım. Annem’den sonra ilk defa bu kadar dehşet heyecanla sana yazdığım mektuplarda kalbim yerinden çıkacakmış gibi oluyorum.. Annem şehir dışına her çıktığında ilk günden mektup-kart atardı..Son zamanlarda postacıların yok olmaya yüz tutmasından sanırım kargoyla göndermeye başlamıştı.. Öyle sevgi dolu başlardıki yazısı,sanırsın Annem düş perisi..Oysa oda herkesler gibi kimi zaman üzünçlü,kimi zaman sevinçli oluyordu. Mektuplarında neredeyse yirmi dört saatini anlatan Annem hep umutlu şeyler yazardı..Okurken yanındaymışım gibi olurdum.Bir köşeye oturur heyecanla,birazda tedirgin bir duyguyla okurdum. Sevinç,telaş,heyecan,özlem ama hepsini görürdüm kendimde.. Mektuplar karşı tarafı yanında hissettirir,kokusunu duyumsatırdı çünkü.. Bİr filme bir kaç şarkı,ritm sığdırabilirsin,fakat bir mektubu asla..Mektuba bütün şarkıları, hatta çekmeyi düşlediğin uzun bir filmi tıka basa doldurabilirsin.. En çok da ’Söz uçar yazı kalır’ deyimini doğruluyor bende mektuplar.. Daha önce Annem’le olan bir diyaloğumdan bahsetmiştim biliyorum. Fakat yeri gelmişken bir parça da olsa aynı şeyleri tekrar yazmak istiyorum.. ...Küçük bir çocukken hiç bir şeyi sahiplenmezdim. çok sever,saklamaya çalışır,bari birazı bende kalsın desemde annem buna izin vermezdi..oyuncaklarım, dondurmam,şekerlerim hiç biri benim değildi. Annem paylaşmalısın derdi..Ama ben annemin oğluydum.. Onundum..Düşüp dizlerimi kanatsam ne kadar acır ki canım?.. Ama annemin canı çok yanardı bir yerlerim kanadığında.. Oğul duygusu,anne duygusu..Onun ruhunu benim sorularım ve boynundan öpmelerim doyuruyordu..İsterdimki annem hep konuşsun ama hep konuşsun,hiç durmadan.. O konuşurken söylediklerinden çok durup seyrederdim. Saçları bir omuzundan diğerine,sanki vadilerde uçuşurdu.. Sesi hiç gidilmemiş kentler kadar sakin ve billurdu.. Bir gün Annem elleriyle yanaklarımı avuçlayıp ’Herkes özgürlüğünü hem yalnızlığına hem de yolculuklarına borçludur.Bu yüzden henüz bıyıkların terlemeye başladığında yeni insanlar ve yerler keşfine çıkmalısın dedi..Evimizin her yanında bahar esintileri veren annemin çiçekleri hüznü ve ateşi çağıran bir kokuya dönüşmüştü gözlerimde..Buna bir anlam veremiyordum.İçimde kocaman bir boşluk duygusu oluşmuştu..Beni özlemez miydi?.Yoksa beni sevmiyor muy du?.. Ya ben onun o ipeksi yumuşaklığını ve hastalandığımda sıcak kollarına uzanmadan nasıl yapacaktım..Sorularım boyuma yetişemeyecek kadar uzundu..Beni bir yerlere göndermek mi istiyorsun dedim titrek bir sesle.Güldü,sarılıp derin derin hem kokladı hem ağzımı yüzümü öptü dakikalarca.. ’Hiç olu mu öyle şey.Bu şu an için içini burkabilir biliyorum hem,benim tek oğulcuğumsun fakat bu kesintili ayrılıklar senin içinde bulunduğumuz hayatı daha iyi tanıman için gerekli’demişti.. Annemin ütopyası benim çocukluk masallarımdı..Annemin ise düşü gerçeğe emziren bir umut,’insancıl bir dünya’için olmazsa olmazıydı..Ben mektupların insanlar arasında en samimi dil olduğunu ondan öğrendim..İnsanlar arası dediğime bakma Annem hiçbir şey olmasa oturur duvardaki bir resme, uzun zaman göremediği bir dostuna mektuplar yazardı.. Adresine ulaşırmıydı kaygısı taşımazdı bazı zamanlar.. Elimizde pıpırl pırıl mektuplar ve sterilize edilmiş Cumartesim vardı, başkaca bir şeyim yoktu umuda dair.. Tuttuk uçurumdan aşağı attık onlarıda..Şimdi onlar birer batık yük gemisi.. En güzel batık gemiler yollan(a)mamış mektuplardan oluyor.. Kapağını açmadan saat yönünde üçe katla sonra kapağını hafifçe içe kıvır ve bırak suya..Gör halini.. Dışarıda bir cisme kavuşamayan harfler suyun altında gizli bir hazineye dönüşür belki.. Bunu neden söylüyorum biliyor musun?. Bilirsin hiç bir mektubuma karşılık vermedin onların her birinin zaman zaman düşen harflerinle derin bir bağı vardı.. O harflerin,benim hayata dair sevinçlerimin adeta şifresiydi.. Tutunduğum bağ bir uçurumun tam yamacındaymış ve ellerimle değilde henüz parmaklarımla kavramaya çalıştığım dal öylesine inceymiş ki,yukarı doğru tırmanmaya başlamadan koptu.. Şimdi ben bunları söylürum ya seni düşünürken içimdeki tüm vapurlar nasılda palarmalarından çözülüyor bilsen.. Gözümüzaydın!! nurtopu gibi bir hayeletim artık.. Ve ben,sen o,bizler ...mişli zamanlarda,şimdi zamanlarda birbirimizi sevmiştik..Üzgündük,hüzünlüydük,coşkunduk. Hüzünlerimiz ve coşkularımız yeni bir ’seni seviyorum’ kurmak üzereydi..Arka bahçeminzde hangi çiçekler vardı acaba?.aşklarımıza burunlarını silip buruşturan sormadan, sorgulamadan,dokunmadan bir kenara,itenlerimiz.. Elimizdeki en küçük bilinçle köprüleri yıkabilmek miydi aşk?.. 22-29 Mart 2013..
Kendimi alıp yanıma fırtına yüklü bir adaya gitsem
yaprakları savrulan ve iki yakası bir araya gelmez içimdeki iki kentin dar kaldırımları özler mi gölgelerimizi bile gazetelerini tersten okuyanlar düşerler miydi peşime yine içimde hep aynı ses dayan! henüz özensiz bir zamanda kaygısız bir kentteyiz anlaşılmamış her şiir çıkmaz sokaklar gibidir dayan! dayanıyorum öyleyse var mıyım? dayan! şunun şurasında yarın cumartesi al ve onuda lekele herkesin damarlarında sürtük sızılar Yine o şiir yine iki kişilik düş hafif manik depresif kendisi hariç herşeye tevazuulu Düşlerimde dilimde harflerimde sen sussam yine sen dün güvertedeki resmin ’yakamoz’ şiir ve dilimdeki en güzel şarkımla Bostanlı’ya bakıyorduk terastan yüksekçe bir yerdeydik sabahın aydınlığı hafif hafif odaya dolmak üzere cebinden bir şiir çıkarıp uzattın bana kendime ait sesimle hemencecik okudum rüzgar büyük bir nezaketle esmeye başladı ben seni izliyordum bütün gizemin,sırların havada uçuşuyordu gözlerimiz şişene kadar çığlık çığlık ağlıyordık rüzgar önüne alıp savuruyor bizi bembeyaz bir yelkenli gibi batmamak için direniyorduk hangi düşlerimde sen yoksun ki Bir yumruk gibi sıkılı düşler içimde sönmeyen mum adressiz eşgalim duvardan duvara avutulmuşluğum kovuşturmalar,soruşturmalar yerden göğe apaçık gülümseme alt yazısız filmler baştanaşağı gövdeme bıçkın düşürdüğüm özgürlük söylesene hüznünde bir rengi var mı? ’Bütün yenilgilerin en olmadık yerinde uyanırsın sırası gelmeyen gibi.. Düşlerin namluya sürülmüştür.. Durduğun yerden dünyayı koşup koşup gelirsin.. Kocaman umutlar talan olur uzağına düştükçe.. O pejmürde,o iler tutar yanı kalmamış sokaklar, hiç görmedikleri seni sorsa payıma işlenmemiş tüm günahlar düşer.. Bir kez daha kendi gölgemi keşfettim!. Bin yıllık yalnızlığın silueti.. Terkisinde yangınlar Hüznün artığı geceler’.Ne Mutlu.. ’Sırılsıklam yastıklara uyanmışsam ve her gece duvar dibinde uyuyorsam bu kesinlikle gözlerimi gözlerine düşürdüğümden. Gerisi rivayet’ |
sevgiler Doğan can...