Dünyanın Bütün Kırlangıçları Birleşiniz! Deliceler Aşkına/Sonra Ağlayalım Buz Tutsun KirpiklerimizŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Mart ayının baharlar müjdeleyen coşkusuyla merhaba
saçları denizler ıslatanım.. Sen benim görmeyi ikimize bıraktığım saklımdaki kentsin.. Sen yeşil olduğunda bir kızın eteklerinde dönerim dünyayı.. Hiç bir yıldönümleri bu kadar sevilesi olmadı.. Bir göz açıp kapamalık zaman senesini dolduruyor sevdiğim ve nostaljik şarkılar gibi romantizmin siyah beyaz notalarında gibiyiz ne yazıkki... Cumartesiydi ve mevsim mart ayının ortalarına doğru yelken açmış tertemiz,dupduru geceydi.. Dili çözülen bir zamana dönüşüyordu kelimeler.. Kimi zaman çocuk sevinçlerimi vurup ayaza, kitaplara inanmış sözcüklerinden düştüm geceye.. Kimi zaman ateşler ve lirler içinde çoğalttım adına yakışan içiçiçekli isimleri.. Şimdi sen kırlangıç seslisindir muhtemelen ve duruşunda,bakışında gemici şarkıları sarılıdır her daim.. Cumartesi sendin ve evdeki tüm abajurlar tanımlayamadığım ellerin rengindeydi o gece.. Birileri envantere bakar elbet bir gün.. Bazı zamanlar düşlerimde uzun iki yol beliriyor. Birinde trenden her istasyonda inip şiirler okuyan oluyorsun sevdiğim.. Diğerinde,açık denizlere enver bir vapurun güvertesinde saçların bulutlara değensin.. Teninde güneşler gezdirenim,Siyahında saçların solsa ’dünyanın canı ışıksız kalacak’ gibi.. Gecikmiş bir merhabayı buluşturmak için şarkılar,mektuplar taşıyorum sırtçantamda.. Mevsiminde olamayız belki diye dünden tedbirliyim Ceplerimde karçiçekleri,yağmurlar ve sarı sıcak Temmuz.. Gemiler yanaşmaya yeltenir diye masada yarım bir nar ve kokulu kağıtlarım rengarenk.. Giden bir salıncağın dönüşünü beklemek neyse de kendime susar gibi sana susmak adressiz mektupların diyeti olsa gerek.. Louis Armstrong’un ’simsiyah efkarın’a çivit dalışı yapıyorum..Simsiyah efkarlıları düşünüyorum.. Sarte’yi,geceyi aşkın anayurdu ilan eden Mungan’ı, hücresinde bir yandan vatan sevgisine direnen beti benzi atmış Nazım’ın öte yandan o pul pul Piraye’ye mektuplarını. Görmeden,dokunmadan,hissede,hissede siyah efkarlar büyüten Cibran’ı ve Turgut Uyar’ın aşkın ellerinden tutup ilk gelen otobüse atlayıp gidebilme efkarını.. Sorularım ve iç hesaplaşmalarımla siyah efkarlar büyütüyorum.. Kolay mı,gelip geçen bir mevsimi yaşıyoruz ve artık önümüz yaz.. Bu yaz da ilerleyemeyeceksek nasıl bir anlamın parçası olabilirim ki.. Bu sorularım karşısında huzursuz ve sıkıntılıyım. Hayır umudumu yitirmedim..Oldukça umutluyum açıkçası.. Umudumu her sabah istanbul’un kiremitten eteklerinden havalandırıyorum Smirna’ya.. Yüzündeki ışık kırılmalarına bakarak geçirdim bir haftayı.. Sonra kanepede duran siluetinle konuştum.. Elimde hep aynı güvertedeki resmin..Denizler,sokaklar severmisin dedim.. Sustun..Susarken gözlerinin içinde yakamozlar uçuşuyordu.. Sen benim denizlerle aramdaki boşluğu dolduruyordun güldüğünde.. Gülümseyişin çocukluğunu uçuruyordu fakat sen bunu bilmiyordun.. Ben de bilmiyordum ama eğilip öpmek istiyordum güvertedeki duruşunu.. Bütün gün kanepedeydin..Hep orda durdukça dışardan odaya deniz rüzgarları değiyordu saçlarına..Bir atın yelesi gibi savruluyordu saçların.. Bütün çiçeklerin isimlerini bildiğimden yüzümü resmine dayayıp bir bir saydım hepsini..Çuha çiçeğini,akasya dalını,tenine yakışan iğde’yi, gelinciği ve karçiçeğini çilli bir mevsimle taçyapraklı kolye yaptım saçlarına.., Ah! şimdi şehrin bir ucunu yırtsak tarih kitaplarından geçmiş mi çıkar şimdiki zaman mı?..Nasıl ki,’Her kent biraz hüzün biraz umutsa’ Boşa harcanan her Cumartesi merdiven sayısı değişmeyen evler çoğaltır sevdiğim.. Sekiz Mart dünya emekçi kadınlar gününü olanca devrimci içtenliğimle kutlarım.. Sevgilerimle. 1-8 Mart.13.
Suskunluğundan yıldızlar devşirdiğim
bir çocuk düşün hüzünlerden bilinmezliklere düşen kaşı kara gözü kara sağanak yağmurlara benzeyen sesli bir çocuk garsız raysız bir trenin ayyaş katarlarına yüklemiş kalabalık ve sıcak düşlerini kaç yanıt talan olur uzaklığında kim bilir kaç geceyi uyku tutmaz Kentinle saçların arasında felsefik bağ kurduğum bir renk düşün desenleri henüz çizilmemiş beşinci mevsimi çağıran bir renk yüzünü şarkılara soyunarak yaklaşsan tanıyamazlar renklerin delisi sanırlar beni dur ışığını kapama birden sesim kısılır üzülürsün caddelerden ince ve uzun bir çığlığa dönüşür sabah Her mısrada geceye kanayan düş’üm odada her yana dağılmış şiirler duvarda kirli sakalımla siluetim kadrajda sana dair üç mektup yan yana fonda saklımdaki şarkılarım ayaklanır güzelliğimize sanatın yedinci rengi kendini Temmuz’a bırakır.. dokundum hayata dokundum anladım hiç dinmeyecekti o yağmur söyle bana çocuk fotoğraflı kız neye benziyor çocukluğumun parlak sevinçlerini getiren rüzgar yüklü vapurun şimdi biz hangi yıldız hangi renk hangi mevsim böyle |
hiçbir şeyin rengi yok şimdi
el yordamıyla bulduğumuz her sevinç firardayken
mevsimler kendi işgüzarlığında gelir geçer
trenler
otobüsler
yolsuz yordamsız ilerlerken bilinmeyen uzaklara
rayların
otobanların üstünde ezilir çığlığımız
karanlığın iştahı çiğnemeden yutar umutları
şehir hep sessizdir
şiir hep sessizdir
içimize inat
dedim ben de.
tebrikler şair.