Bir bilsen sözcüklerinin yalnız gecenin ellerinden tutmadığınıŞiirin hikayesini görmek için tıklayın ’Postacısını kaybetmiş bir çağdayız..
Naftalin kokulu çekmeceye atılan mektuplarla çoğalıyorsun.. mektuplarla sıcaksın..Smirna kokuyorsun’.. ...Adını senden alan bir dergi çıktı çok güzel bir dergi.. Dün okudum..sanırım şimdilik üç aylık periyodlarla çıkacak.. Rıza Erguvan’ın kapağa bir şiiri düşmüş görmelisin. ’Bir üzünç perdesi aralandı/Yavaştan yavaşa çırpınan bir yürek mi ne/Kuş kanadında sanki bir fırtına/ Yağmur mu yağan,Rüzgar mı ne?/.. Fahrettin Nitter’in dediği gibi ’Bir sevecenlik sırnaşıyor/ tutup atamıyorum/ İstanbul’a sığınsam Smirna üşüyecek’ Yerin yurdun belli artık.Bu eski deyimi kullandım dergiyi ilk elime aldığımda.Bu gün pazar.Dün akşam bir kaç arkadaş ellerimizde dergilerimiz Mustafa ağabeye gittik.. Mustafa Ağabey henüz derginin çıktığından habersiz,telaşla birazda sabırsızlıkla ’Çocuklar bana henüz sayfaları soğumadan getirin emi..sıcacık olsun’demişti..Öylede yaptık.. Bize smirna’nın meşhur fesleğenlerinden almış.geçen hafta söylemişti bunu..Eve geldiğinizde hepinize birer ikişer adet vereceğim demişti..Öğlene doğru varmıştık eve.. Soğuk yağmurlu bir gün..Kapıyı Oğlu Alen açıyor. Kucaklaşıp içeri geçiyoruz..İçerde kanepeye uzanmış elinde kitabıyla sevinçle bakıyor..hızla doğrulup sarılıp öpüyor her birimizi..Aklımda fesleğenler..birden titrek bir sesle ağzımdan fesleğen sözü çıktı.her kes durup bana baktı.. Öyle ya Ömrünü edebiyata,güzel,yaşanılabilir bir dünya mücadelesine adamış birine kollektif ve bağımsız çıkardığımız dergiyi getirmişken fesleğen de neyin nesi.Öyle olmadı..O her zamanki güleç yüzüyle ’Üşümesinler diye onları Şarköy’deki eve yolladım pek yakında getiririm’dediğinde dehşet rahatlamış hissettim kendimi..Yetmişini aşan bu delikanlı yalnız iyi bir eğitimci değil,yürekli bir aydın,yiğit bir Devrimci,öğrencilerinin deyimiyle ’illet’ bir filimciydi..Hep birlikte sobanın etrafına oturduk.. Borusuz gaz sobası gibi bir şey..ben böyle ısınmayı daha önce hiç yaşamadım..Sobanın başında otururken neden sobayı çok sevdiğimi düşündüm..Geçen yıl Smirna’da bir köyde sevmiştim ilkin.. Sobada çay demlenecek..Suyun kaynayan sesini duyacağım böyle.. durmadan çay içeceğim..Smirna’da o gece böyle uyumuştum.. Unutmadan bir de sabahın erken saatinde ekmek kızartmak. Bir iki dilim.Kızarmış ekmek kokulu bir odada kahvaltı.. Bu an Kızarık ekmek kokusu ve sobada demlenen çayı özledim.. Sanırım bu gece hepimiz geç bir saatte evlerimize döneceğiz ve ben ne fesleğenlerimi götüreceğim ne de kızarmış ekmekle sobada kaynamış çay içeceğim..Berger’in ’Kapitalizm insanlık dışı bir akış’ sözünü hissede hissede bu düşümden vazgeçtim.. Eve vardığımda Adını senden alan dergiyi okudum sabaha dek.. Geçen yıl bir düş kurmuştum..Evime bu düşümün ellerinden tutarak gittim o gece.. Bir Trene binsem.Tren gökkuşağı renginde olsa..Hep gitsem.. Hep gitsem..Tren dağ yollarından çok denizin etrafından yol alsa hep.. Bu dergi adını senden aldı..Düş’üm bir trenin vagonlarında çoğalıyor şimdi.. (Resmi mutluluğunla özdeşleştiriyorum) Sevgice kal Çiğ Damlası.. Ocak 2013-
Çıt çıkmaz bir saatte
içindeki dansına ara verdi bir günce turuncu kaplı defter çok içerledi birden hani o Temmuz’a kırgın,sayfaları kırlangıç resimli defter ha gayret bir umut dedi sanırsın dile geldi sayfaları henüz cümle kuramadan gökyüzünden döne döne rüzgarla gelen uzaklardan,pırıl pırıl bir ses belirdi zaman canlı müzik kutusu olsa ne istek yapılır neler dinlenirdi şimdi Olduğum yerdeyim bu evi ne çok seviyorum lambalar kendi halinde harfler yerli yerinde kitaplar vefalı senin ceplerin şiir dolu bütün duvarlar görüntünde ocakta her daim kaynayan su İşte sen hep böyle harflerinle kalabalık gel Bir buluşmaya çağrılı olsun sesimiz Gel resim yapalım uzaktan uzağa sevdiğim üstelik en hünersizliğimizle bir adam çizelim ilkin kıpkırmızı bir burnu olsun farzetki nezle olmuş iki siyah zeytin gözler,irisinden etrafı gar yalnızlığında renkler olsun dudakları titrek gelincik çiçeği düşleri uzun boylu çizelim saçları eldeğmemiş şehirler andırsın sonra sen çık gel göğün kanatlarıyla sonra sen çık gel çok yıldızlı bir gece de ilkbaharın kokusu gibi Benden açık denizlerde kaybolan acemi gemici yaratma ’Gururlu’ bir Cumartesi’nin coşkunluğu gibi aşığım sana Sana Temmuz’la gelsem Cebinde biraz gökyüzü olur mu sevdiğim |
kendini tekrar etmeyen
ve yüreğinin guzellıgıni sıırlerınden tanıdığım bir abiden
kaçıncı kez okuyorum kendimi
biraz da beni anlatıyor yani
aynı evrende farklı yaşamları değil
aşk olabildikten sonra gitmeleri
ve eksilmek içini boşaltmamış saatlerle birlikte
avuçlara kırgın bir ayrılık pazarını
ben cumartesiden kalma
sesini unutmuş bir martıyım diyorum
melih cevdet ise "ben rüzgarın kum saatiyim"
her an birinden ötekine kendini kıskanan
bir tren kalkıyor
ve bu kez raylar öfkeli
içim demir yığını yine
orda mısın ?
ne de güzel gittin...
...
sevgilerle abicim