Eşiği Kırıksu haykırdı üstüme her yanımda ışıklar kırıldı yoksullaşan bir şehrin yağmura tutuluşu gibiyim aç çocuklar gibiyim serüvenimin nasıl başladığını unuttum başladığım yere ulaşamayacak kadar çaresiz nereye giderim ben böyle fısıltınsız aç çocuklar gibiyim gülüşün son faslını eğlemeden ağlayışımda akıl çelicisin hala uzansam dudağına orda ışkın dolu dolu bağ bahçe duvar gibi bakışıma kendini aldatmana ona bile kıyamıyorsam gitmeliyim dedim bozdum yüzyılık suskunluğumu ve artık saçların yerine düşlerimde ıslak otlar mineliyorum kızmadan hiçbir Nisansız gidişine ey güzel günlerim için günbatımı alevi pembesi güllerin kurutuluşu süre tutma yastığımda oya olacağın günlere tabut boylu bir zamanda aşka yasladım başımı iki gözü iki çeşme bir bulutun yeryüzü neşesi çocuk uykularında ürpermeler yorgunluğuysa sağım solum önüm arkam sobe demeden atılırım bende elbette sevmeye semâyı balkonumda gökkuşağı demir atıyorum geceleri samanyoluna büyük ayı küçük ayı derken uçan balonlarımla kavuşma hayaleri kuruyorum... su yüzüme haykırdı topraktan azar işittim güneş öfkesini kusarken sokak aralarında rüzgar kovalama tutkuma eşiği kırık bir kapı bile almadı beni içeriye ellerimde yuvasından düşmüş yavru ağızlı bir kuş ellerimdeki bekleyenle bekleyendim hep ikram ettiğim güne kimseler dokunmadı ama dokunmaksa beni ikram etti daima kimselersiz güne... eylül karanlığı hiçbir şeye benzemiyor griler boğucu tadıyla sokulurken penceremin koynuna yalnızlık hiç bu kadar farklı olmamıştı çıldırasıya ölesiye sevmekli şair şefkatli paylaşacağım çok uzakta olan kendimi... Kağan İşçen |