Dostlarımızın bize gösterdiği sevgiyi abartmamız, duyduğumuz minnetten değil, takdire ve sevilmeye ne kadar layık olduğumuzu herkese göstermek içindir. LA ROCHEFAUCAULD
Paylaş
Oturmuş yere adam Dizlerinin üstünde Dünyaya bakıyor ; beyaz yonca çiçekleri kırmızı kiremitli çatıları gri gökyüzünün bir parçasını görüyor dünyayı görmüyor kendi tek başına bir dünya adam
yaz bitince diğer renkler geliyorlar: Gökyüzü soluk mavi, bir avuç moryıldız Loş kaldırımları yıkayan yağmurlar Solan aynı ülkeler değil yanlızca eski bir zaman Yolculuğa davet ediyor seni ; Kuzeyin güneş görmemiş çam ormanları Hareretle büyüyen kardelenler Ve henüz ışık görmemiş papatyalar Uzaktan geçen yazlar için Gizemli yazı kutsal toprakların teni
Yazmak bir pazar günü ki Tanrılar dinlenmede Bir sonbahar öğleden sonrası yada Yarım ağızlı bir hikaye Oysa kimsecikler yok ortada hatta kalemi tutan bile Yanlızca metalin kağıdı örselediğini duyuyoruz : ve bir karınca ordusu hummalı bir uğraşta tekil seriliyor masaya Yemekler Sadece bir top beyaz kağıt kollektif
Zaman neki ? kağıt yiyorsan eğer siliniyor ağızlar kapanıyor pencere saymak için havayı ve bir yansıma yükseliyor karşı apartmanda bir gövde bir «kimseden» sana yüzüne karşı
bir kuzgun, sıcak buluyor gübreyi ve gülümsüyor bir tavşan leş kemiriyor Ve şu domuz, çığlık çığlığa başka bir domuzu parçalıyor Ve sürekli kusuyor ölmekte olan adam Kuşlar yakerken zafer çığlıklarıyla bir ormanı Güçlü yangın gecede kırılıyor önce Kanun dışı bir adam aşk sarhoşu ; Ayaklarının altında karınca ölüleri
Diyordun ki : Eğer gidersem uzağa giderim Ve pişman olmam asla. Odalar karmakarışık kelimelerle dolu : özlem, yüklem ve virgül Diz üstü Ve şakaklarında kaybolan manzaralar
deniz üzerinde görünmez bir güneş, güller sazlıkta zorlu bir rüzgar demir gibi soğuklar ve bir uçurumun kenarına yuva yapıyor güvercinler denizi görmek için olmalı
sessizce yalan söylüyorlar Bir türkü vedanın sonuna götürüyor seni ; Sarar sarar dinlersin Ne zaman öldü gülümseyen yüzler Kadifeden kelimelerle çağrılanlar şu korku ve fısıltı değirmeni gibiydik Ezilmiş sonsuzca hafızası çiçeğin En iyisi susarak özlemek ama Aniden ortalıkta beliriyor hıçkırıklar
Aşıkların dili konuşmaktan hoşlanmaz, bazen dokunsalarda birbirlerine Aslında hiç bir şey bağlayamaz bir insanı diğerine ; çünkü taşlar ne kadar pahalı olursa olsun, bir ipliktir onları tutan ! ve etin hazırdır kırmaya zincirlerini hep Karşılaşmak veda sürecine hazırlık aşamaşıdır Ellerinin ucu sarılırken gözlerin uzaklaşmaya başlar ordan çünkü Göz etmek, kayıp bir bakıştır artık Sevme durağı : baska bir yolcu gelene kadardır Çünkü doğmak, ölmeye başlamaktır
Kalın ipek hardal sarısı altın ve mineral bir şafak Acele şeyler söylüyorlar Bir çizgi, bir karakter, kusursuz kanatları dorsal ve korku, çeker içine her şeyi katlamadan, kesmeden : karşıki evde düğün, sizin evde cenaze böyle gelir-gider dünya !
bir seyler uyanıyor benden bir çöl tepeleriyle dışarda bağ bozumu başladı Unutkanlık bir nefeste Çocukların kaydıraçları Akasyalara kadar Aniden ovalar silinir birden
Elleriyle geçerken kadın istemsiz dökülür yanakların Seslerine kanatlarının Albatros tuzlu ipekten terli elbiseler örüyor Saplantı ki akşam noktasına ihtirasın Dalları tıraş ederken köpüğü rüzgarın Çiy kırlangıçlar gibi kurtların dudakları mayhoş ; Kış
Sokaktan politik sığınma talep etmek gerekli Evlerin tersine Kırağı üzerimde
Alevi bir cümlenin yada gölgesi suda Mavi yada kahverengi renk değiştirebilmede Arzuyla uyanıyor gözlerimiz Gizimli biri şaşırttıyorsada yeniden Acıyla yumuluyor gözlerimiz
Posta görevlisinin karısının fırtınada gözleri Ve postacının yorgun omuzları kendisinden önce giriyor eve Kadının gözleri harman yeri buğday ve mısır Ev soğuk, üşüyor Çünkü arzu diktasını tanımıyor henüz adam
Bütün merdivenlerden indikten sonra Karanlık bodrumdan yüz metre daha aşağıda Kör, sağır yeniden ve ham kelimelerle Eğiliyorum sessizliğine bir hasat yerinin
Karaağaçlar kahkaha ile gülmede Gözleri mumlu hastalar, güneşte oturuyor. Adam olmanın derecesi Taşların üzerine tuz koyabilmekte
Manzara bir yanıt, yada bir buluşma Örtüşen sesler yürümede sinek ve eşekarısıyla beraber (uzun fil kadar bacakları) Ve aniden yeni bir renk.
Kalbini düşünmeye mani olamıyorsun ki Başka birinin göğsünde ihanet ettiğin zonklayan bir hafıza yanlızca onu duyuyor sakinliğinde sessiz mahallelerin
Neyse ki, aşkdoğal bir afet Parmağın sıcaklığı kılın üzerinde Rengin başka bir numarası Çok güzel ve çok sessiz olmak Rakkas kırıyor dizlerini Dogrulmak yeniden mümkün olsun diye
Toprak kokmaya başlayınca Ve ölüm ulaşır çok yakında Mükemmel havalar ve acılar Aynı akışkanlıkta
Asla Hiç bir savaşçı esir alınır değil yanlızca gevşersin yorgunlukta yada kamaşır gözlerin parıltıyı tekrar inşaa etmek için
belleğimde sesler var asla duyamadığım çığlık yoğunluğunda deliyor geçmişini tarihin
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
çığlık şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
çığlık şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
sarmal gel-gitler yaşıyor ruhum biliyorum geçti geçecek geçmişe özlemi tenimin bir terslik var adına yaşamak dediğimiz şeyde bir terslik var sahnede en güzel filmler perdeler çekilince oynanıyor en sevdiğimiz oyuncuların yüzü hep karanlıkta bir terslik var diyorum kimse duymuyor güneşin doğması nasıl da olağan geliyor size güneş yanıklarınıza sürdüğünüz kremleri icad edenlere bir teşekkür bile etmeden sızlanıyorsunuz habire verdiğiniz paraya toprağa sorun isterseniz en eski alışkanlığımız ne? bir gün çiçek olacağım belki bir mezar üstünde bir gün yeniden doğacağım başka bir kimlikle bir gün... bin gün... milyon kere doğacağım milyon kez ölmemin üstüne.
deniz-ce tarafından 9/1/2012 9:34:33 PM zamanında düzenlenmiştir.
saygımla tara