Sövülmüs peygamberler gibiyiz En yadsınamaz tanrılar Masada bir parazit olarak Ve bir kaç korkunç Krezüs, Yaslı cinlere layık vassal Sövüyor sevdiğime Ve seviyor sövdüğümü
bir yabancı gibi yollara Sesindeki nakış Alnının çizgileri yanlız bir bakış eskiden olduğu gibi veya kapatmış defterleri
gözleri kömür karası Garip bir umut yabancı emniyetsiz odalarda Tanımadan anladığın Yolların kavşağında
bakıyorum kapılarına evlerin sırasıyla geçiyorum ama şu bahçe yokmu sanki seni ekmişlar içine Bir koku kapıdan dağılıveriyor bütün caddeye Kalakalıyor orada her şey öylesine yalnızlık işte başka birşey değil oynuyor bir kaç film var içimde Zaten şu Kemal Sunal yokmu? hiç bir şey bu kadar dokunmuyor yüreğime
ve artık üzüm gözlerin akşamdan taralı zülfün yine karma karışık alnında bir unutulmuşluk Yumar gözlerini karanlıkta gözkapaklarının kırmızı yaprakları altında
Bırakır kendini karanlığa kendi etinde ölü kendi yüreğinde misafir akşam o mor şimşek kamaştırır gözlerini yine
akşam ışığı körfezde gölgeli koyaklar arasında O sıvı karanlığında uykunun ıslatır çıplaklığını kıyıya kimbilir kimin bıraktığı gövdeni
o köpük dantelli umut Sonsuz kadın, yitirir kendini kendi benliğinin sonsuzluğunda, bir başka denizle buluşan bir tutam ırmak gibi unutur kendini yeniden
Dudaklar, öpüşler, aşk, hep yeniden başlar o ölümsüz, o yalın unutuşlar gecenin kızlarıdır yıldızlar Gözlerin uykusuz bir yalnızlık Yaldır yaldır akşamlar Kaldır başını göğe Sabah ilk gördüğün aydınlıkta Göz ve gönül aydınlatan O gök kavisli muştuya Yeniden başlıyor hayat Yaşıyorsun ! sabret ! başlıyor işte yeni bir macera Nedamet değil, sitemim Kalbimin düştüğü karanlık uçurumların bir kurşuni ufukta kasvetli bir dünya korku ve küfür gecesinin gezdiği bir denizde; sessizce salınırken riyam yıkıldı kaçak yapılarım demirden, tuğladan, insanlıktan, uykudan çalmalarım diğerlerinin hepsi kaçak rakı tek nikahlı karım !
altı aydır ıssız gezinen bir güneş üstümüzde, Ve diğer altı ayı toprağın gecesinde geçiren kutuplar kadar çıplak bir ülkeyim ne hayvan, ne dere, nede yeşildeyim
Oysa daha korkunç ne olabilirki dünyada Güneşin buzlu soğuk zulmünden Ve bu sonsuz gecede antik bir trajedi canlanır gıpta ediyorum en vahşi hayvanlara ki naif bir uykuya dalabiliyorlar zamanın çatısının çivileri yavaşça çıkarken Sis ve yağmurda boguluyor gözlerim Ve sen çalmaktasın hala kamyondan Çimentodan, demirden, battaniyeden
en son kış, çamura bulanmış sonbahar, uyuyan hareketsiz sezonlara methiyeler hazırlıyorum simdi dolanır beynime sıcacık bir şal Bir puslu kefen belli belirsiz bir mezar
Soğuk güney rüzgarının oyun alanı bu nazar Uzun boğuk geceler boyunca paslanan kibleler, Ilık bir canlanmada ruhumda yeniden bir kuzgun kanadını genişçe açarken düşüyor hissi içime yenik bir baharın
Hiçbir şey cenaze dolu bir yürek kadar dingin ve sükûn Ve ilk bitki soyundan bu yana kadar uzun O soluk mevsimler, iklimlerin en güzeli çayirmelikesi, saraypatisi
soluk gölgelerimizin ebedi yüzü, eger yanlızca aysız bir gecede iki kişiyse kaçak olarak uyutmaktadır ağrısını ayakta ikiz aynalarda gördüğü bir derin karanlıkta
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Uyku şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Uyku şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
her şiirinde duygusal yoğunluğu yaşıyor şair..ben gizlerini çözdükçe o yeni gizlerin labirentlerinde dolaştırıyor okuru..inatla çözmeye çelışıyorum..şairin dünyasına girebilmek için onun şiirdeki metaforlarını yakalamak gerekir..çok hoş bir şiir okuttunuz bana ...tşk..