leblebi tozunda aşk"kaaat helvaaa" diyen bir ses yankılandı mıydı sokakta o vakit yapışırdım anamın yakasına mırın kırın etse de önce kocaman gülümserdi hevesimi görünce laf aramızda pek yaraşırdı cömertlik kıt kanaate alışkın ellerine kaptığım gibi elli kuruşu ceketi kendinden yaşlı amcanın yanında alırdım soluğu bir elimde kağıt helva diğerinde leblebi tozu yoktu benden mutlusu sanıyordum ki aşk bu... elde bir domates _____________meyve niyetine açsak eğer bir somun ekmek üzerine "sana" ya da salça _______________ziyafet diye sonra hep sokaklar / biteviye yakan top ______dokuz taş ___________ortada sıçan ayaklarda kara lastik hep top peşinde sanıyordum ki hayat bu... bir gün kaldırımda otururken bir başıma biri seslendi adımla şaşkınlıkla baktım babanım diyen bu kocaman adama kaçtım korkuyla anamın kollarına... -tek göz oda iki sedir üstü saman altı tahta soğuk kış akşamlarında ısıtmak için bizi sıcacık anlatırdı anam yer yatağında / titreyerek sokulduğumuzda ona düzelecek derdi neler alacağım neler / anlatamam hele bi babanız dönsün alamandan (kardeşime hamileymiş o zaman kıbrıs harbi ambargo falan baba dediğimi bile duyamadan bu kez açlık derdiyle sürülmüş bu muhacir adam can derdiyle sığındığı vatandan) dinlerken uyurduk mutlu __________________umutlu açlık da koymazdı o anlarda zira görürdük ufku - dinlesem de defalarca alışamadım varlığına baba diyemedim elbet zihnimde tek fotoğrafı olmayan adama hoş/ alışmama da gerek kalmadan yolcu ettik iran’a geleli kırk gün olmadan daha... baktım ardından el bile sallayamadan oysa yeni çıkarmıştım yüreğimi kuytudan baba diyecektim kocaman utanmadan... bir şey sanamadım bilmiyordum o zaman ilk o gün öğrendim bu duyguyu sonrası hep tekerrür... yüreğin ağzında/söyleyemeden daha bulup yitirmekti bu şimdi ne vakit sevdiğimi sussam babamın sırtı gelir aklıma leblebi tozu kaçar boğazıma susarım bir daha |
Sevgimle.