10
Yorum
20
Beğeni
5,0
Puan
959
Okunma
/zaman ne vakit kaçsa genzime
çocukluğum asılır burnumun direğine/
"kaaat helvaaa" diyen bir ses yankılandı mıydı sokakta
o vakit yapışırdım anamın yakasına
mırın kırın etse de önce kocaman gülümserdi hevesimi görünce
laf aramızda pek yaraşırdı cömertlik kıt kanaate alışkın ellerine
kaptığım gibi elli kuruşu
ceketi kendinden yaşlı amcanın yanında alırdım soluğu
bir elimde kağıt helva diğerinde leblebi tozu
yoktu benden mutlusu
sanıyordum ki aşk bu...
elde bir domates meyve niyetine
açsak eğer bir somun ekmek
üzerine "sana" ya da salça ziyafet diye
sonra hep sokaklar / biteviye
yakan top…
dokuz taş
ortada sıçan
ayaklarda kara lastik hep top peşinde
sanıyordum ki hayat bu...
bir gün kaldırımda otururken bir başıma
biri seslendi adımla
şaşkınlıkla baktım babanım diyen bu kocaman adama
kaçtım korkuyla anamın kollarına...
-tek göz oda/iki sedir üstü saman altı tahta
soğuk kış akşamlarında ısıtmak için bizi sıcacık anlatırdı anam
yer yatağında / titreyerek sokulduğumuzda ona
düzelecek derdi neler alacağım neler anlatamam
hele bi babanız dönsün alamandan
(kardeşime hamileymiş o zaman
kıbrıs harbi ambargo falan
baba dediğimi bile duyamadan
bu kez açlık derdiyle sürülmüş bu muhacir adam
can derdiyle sığındığı vatandan)
dinlerken uyurduk mutlu/ umutlu
açlık da koymazdı o anlarda zira görürdük ufku -
dinlesem de defalarca alışamadım varlığına
baba diyemedim elbet zihnimde tek fotoğrafı olmayan adama
hoş/ alışmama da gerek kalmadan yolcu ettik iran’a
geleli kırk gün olmadan daha...
baktım ardından el bile sallayamadan
oysa yeni çıkarmıştım yüreğimi kuytudan
baba diyecektim kocaman/utanmadan...
bir şey sanamadım bilmiyordum o zaman
ilk o gün öğrendim bu duyguyu
sonrası hep tekerrür...
yüreğin ağzında
söyleyemeden daha bulup yitirmekti bu...
şimdi ne vakit sevdiğimi sussam
babamın sırtı gelir aklıma
leblebi tozu kaçar boğazıma
susarım bir daha
5.0
100% (9)