Sonu Değişik Olmalıydı Aslında
kaygılı akşamlara kollarını açıp
karanlığı kucaklayınca bakışların odalara dolan sesinle başlardı mut televizyonda hicrandan dem...ne gam... saçlarının ortadan ayrılışında kakül kimi zaman tommiks kimi zaman göksel arsoy kahkahalarınla depreşen pazarlara uzanır varoş kokulu yoksulluğundaki ustalık...hüzzam... düzenin olmadıydı yıllar içinde hiç...düşün... kendine ait bir derinliğe vaktin...rakıdaydın... giydiğin elbiselerle kendine biçtiğin dünyanda en çok "hay senin" der gibi dolaşan gülüşün... sarı denizlerde yüzdüğünü görürdüm rüyalarımda maviler bizim olsundu...şehirler arası atlaslarla ve yıllar sonra masa başı sohbetlerine kadar indik maviler yetmedi sarılarımıza...ama yitmedik... sen mevsimleri aşılmış sürgünlerde öğrendin dişlerini kara gömdün soğuk odalarda sınandı sabrın umursamazdın zamanı ölümü öğrenmeden öldün ne eğri ne dik...sıradan her insan gibi...kırık dökük... ilk kahramanımızdı öğle sonlarının yakışıklı gölgesi bu bende hep sırım gibi uykusuz bir ağustosun sonunda ıpılık sıkıntıya buruşuk kitaplar gibi bakıp çoğalan hüznünden en çok gitmeyi öğrendik...gittin...gittik... kağan işçen... |