KÜL KOKULU ADAM
/…ya bir gün kül olup savrulursanız rüzgârın estiği yöne/
bir kadın izliyorum, çıkmış denize karşı yüksek kayaların üstüne yüreğini söküp çıkarıyor kafesinden ve sancıyla açıyor kapaklarını sonra sağ eline alıp tutuyor baş aşağı, yutkunarak içindeki acıyı. küller savruluyor rüzgarla, rüzgar gibi gökyüzüne ve denizlere ve bir de gözlerimin içine ve bütün hücrelerime. ….ben bu kokuyu iyi tanıyorum, kendimden tanıyorum… hayallerimin yangınından geride kaldı, oradan tanıyorum… . /…yanarsa bir gecede yaşam boyu yürüdüğünüz tüm yollar/ aşk ve inanç kitaplarım ve felsefeden dumanlar tütmeye başlar kütüphanemin labirentleri taş duvar örgüsü, öyle bakar kalırım ağlarım, sel olur akar gözyaşlarım, ağlayan gözlerimi dağlarım. kraterlerimden küller fışkırır, doldurur gezegenimin atmosferini ve birde beynimin içini ve bütün hücrelerimi. ….ben bu kokuyu iyi tanıyorum, kendimden tanıyorum… inandığım her şeyin üstünde aynı örtü, oradan tanıyorum… . /…düşündünüz mü yarın dünyanıza, ne renk açar gökyüzü/ artık Mevlana yok, Yunus yok ve Pir Sultan, de ki onlarda öldü yeniden doğmuş gibi başlarım şimdi, oyuncaklarımla oynamaya ama efsane kitabımdaki o zümrüt-ü anka, binyıldır kayıp olmasa. şimdi ayna üstüne, yarının penceresinden dünkü gölgem düşüyor ve gözlerim, beynim ve bütün hücrelerim tütmeye başlıyor. ….ben bu adamı iyi tanıyorum, kendimden tanıyorum… ben bu adamı, içime sinmiş kül kokusundan tanıyorum… Cevat Çeştepe |