Durdurma Vakti Anı Çok Çok Uzaklardakendi alevinde yanan orman adeta hazanla kızaran manzara dümdüz gökyüzüne adını yazıyor çıplak ağaçlar gün ışığı doğmakla ölmenin eşiğinde tereddütlü geçemeyip sınırları arafta sıkışan gözlerim gibi pişmanlıkla boğuşuyor dönüşü olmayan kararlar sebebini bilmediğim acının çırpınan gölgesinde dudağım donup kalan hüzünlü şarkının gözyaşı beklemiyor şafağı bembeyaz neonların yırttığı sıkışık puslu mekanlar hatırlatıyor gözlerime kaybedilmişliği tekrar tekrar yine soluyor özlemekten yorulan özlemlerim seni kan tükürüyor nefesim daralttıkça cehennem çemberi kocaman çürük bir meyveye benziyor yayılan gece karanlığın tozunda binlerce silüet seçiyorum ben yokum içlerinde sen yoksan bu şehirde yağmurlarla iniyor ağız dolusu küfürler dudaklarımdan kan kusuyorum sokaklara sana bana yitip giden ne varsa yoldan geçenlerin siyah beyaz bakışlarında okuyorum alnımda yazanı anlıyorum kabul etme zamanı sanırım gitme vakti sırtlanıp yaşam ağacını uzaklara acımasız da olsa sökemedim bu meretin kökünü acıyla dökerken yapraklarını bekleyeceğim devrilmesini önünde diz çökülecek bir eşik arama vaktidir gelen tüm manzarayı yutmadan karanlığın karası boyamalı en ince kırmızıya geri kalan zamanı ve bir düş kurma vaktidir ırak çimen boylarında acı sevdayı saklarken sırları dökülen aynaya akıtmalı kanını bedene yapışan çıngıraklı yılanın sökmeli gözlerimden hüznün damarlarını durdurma vakti bu anı çok çok uzaklarda asıp nazar boncuğuyla yarının gerdanına çekip çıkarmalı umudu mezarın derinlerinden dağların eteklerine dikmeli tanrıya ibadet eden Blackless |