17
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1261
Okunma
sırtımızı terk etmeden gök kuşağı
ve almadan gözlerimizin rengini
kara derili adamlar
fırlardı yüzümüze gündüz zamanı
akşamdan kalan yıldızlar.
Kapılarımız açık kirişlerimiz sağlam
koyundaydı uykular, buruşuk olmayan
çocuktuk işte saman yoluna koşan.
tan yeri olmadan da doğardı sabahlar.
yaz mevsimi
çekerdi bizi yakamoz avı akşamları
kış gelince
ellerimizde soğuğa sapan, çatal dilli
ve fırlatır atardık hüzünleri
martıları emzirirdi deniz
vakit süzülür şafakta açardı gül
anlatamam ki hikayemi…
şiir yazarım sadece hepsi acılı
bilseydim senaryo yazmayı
kesin sinemaskop dizi yapardı
televizyon paşaları
karnımızda çalardı zil
kulaklarımızda değil
şimdi mi?
bahar mevsimi göğsümde rezil
bedenim öfkeye köle içinde hainler
patlıyorlar günden güne bir bir
kanatları kırık martılar
bu zamanda asfaltta ağlıyorlar
denizde çığlık çığlığa uğultular
ayaklarda şangırdayan prangalar
gel gör anne…
bebelerin saçlarında karlar var
kov tüm esmerleri yeryüzünden
görmüyor musun
yalnızlığı karıyor eller
dudaklarım sukuta mabet
sustukça birikirti cinnet
anne neredesin durma…!
bir parça çığlık sür damağıma
gırtlağım dolu yakındır patlar namlu
yıldızlar toplanmış gel yak ışıkları
parlak kırmızılar sarsın çocukları
ay ışığı üzgün
her gece boynunda dar ağacı
aşk firari leylalar hasta
yeter…!
anne de hadi
kaç vakit kaldı bulutlara kavuşmaya
Blackless