UYKU SİNEMALARINDAN
Düşünüyorum da bu adam nasıl çıkmıştır dünyanın en tepesindeki
bu yalçın ve yüksek kayaların üstüne, üstelik hiç yol olmadan ve üstelik çırılçıplak. Oysa uyanmayı beklemeden, beyaz saçlarından tanımalı ve benmişim demeliydim, oradan lacivert karanlığındaki gökyüzüne bakan adam, meğer benmişim.... .... rüyanın yalnız adamı… kolları, denizden firari, albatros kanatları gibi açılmış iki yana sanki bir çığlık öncesi gibi gergin, bakışı gecenin boşluğunda halkalı sigara dumanıyla, derin bir yol bulup yolluyor çağrısını uykusundan yeni uyanmış, ayın dolunay haline…. -bana sadece bu gecelik, içi çıplak bir gecelik gibi iyi geceler dile. lacivert, yıldızlar ve ay… dolunay, mahmur bir gülücük olur, nikotinli bulutlar arasında sonra bir göz işaretinde toplar, ne kadar yıldız varsa etrafına ne dersiniz diye sorar onlara, gitsem mi yanına beni çağırıyor yıldızlar, nedime bakışlarla gülümser birbirine…. -sıcak bir nefes, bir ses olup hemen geliyorum yanına, beni bekle. bir köprü, ışıkları nehir… akarak gelir, dolunay ile adam arasına, köprü olur samanyolu bilmeden o gecenin, milyon yıllık gösterisinin sonu olduğunu adam ellerini uzatır yukarı doğru, dolunay da ilk adım heyecanı ama o an bir göktaşı, şiddetle düşer ki üzerlerine…. /ne çocuklar ölmüştür şimdi, bir şiir bile yazamadan yeryüzünde/ yanmış toprak türküsü… tütsü, ıslak bir buhurdandan tüter, taş kürenin orta noktasıdır bir yanda falı kapalı papatyalar, öte yanda ölü bir çocuk vardır adam yalnızlığında ağlamaktadır, dolunay lacivert bir sağanak öyle sırılsıklamdır ki, çocuk da boğulmuştur, şiir de…. /yürek ateş kıvamındadır ama eller buz kesiği eksi sonsuz derece/ .... Uyanınca, hiç bakılamamış papatya fallarından ve yazılmamış şiirlerinden tanıyorum ki benmişim o ölü çocuk. Oysa ölmeden önce ne çok severdim göktaşlarını, en az dolunay kadar. Şimdi sıkıca ört üstümü anne, uyumak istiyorum, belki bir film görür ya da bir şiir olurum, ört üstümü anne.... Cevat Çeştepe |
saygılar.