YARINA DEKsilinmiyor ne yapsam müşkül temaşa izleri afiyet dümen kırmış olsa da iyiyim ben salınarak yere düşen yaprak misali ama sen toprağa caka say o inişi göz kırpar gibi sar aklına bir var, bir yokmuş gibi işte ne rüzgâra bed nefesi var yaprağın ne yer çekimine garezi sentesinden vurulmuş bir ikilem misali işte, biri varken biri yokolmuş! gibi!.. düzelttim dün odamı çarşaf çukurunun kirine dokunmadan eledim, attım bir bir nihilist boş dizgileri aldığım gibi bırakayım diye! fihristi! artık ensest yanından işkilliyim hümanizme bir sakinlik ilticası bekliyorum ve mümkünse sussun de/sibel izninle sessizlik olsun istiyorum bir müddet kış ortası dar kalıplara sok, uyusun zerafetin ne bileyim yok et işte cicili vesikalarını eski sihirim kalmadı hem bu ara daimi bir sinir buhranı tufanındayım kalaylatma bana zoraki kap(ı)larını bir daha çilingir olmak neyime kendi evime! gübreledikçe dibini kedini kemiren gül kangreni oldum sayende ve bir müddet toprak kokusundan başka örtü istemiyor dikenlerim izninle!.. truva körlüğü dedi doktor bulaşıcı değilmiş! çok şükür! fazla değişen olmazmış bu halde hücrelerde bir vakitler vurgun yemişim yoğun faz geliverdi(n) aklıma dalmıştım göz alıcı kara sularına panik atak - mavi diye- -ki; deliydim- şimdi sınıf atlayacak bedenim -buna akıl kumpası kutulması diyorlar- umuyorum, akıl basar gayrı; mutlarımı, dilencimi çünkü o raporu ’ bulunsa görülse bile, el sürülmesi bir daha teklif bile edilemez’ kaydıyla kaybedeceğim bir şekilde!.. iyi yıka dedi ellerini, uyku gebeliği için pranga düğümlerin çözülmesi elzemmiş önce saçma geldi aklıma, sonra saçların!.. -yaşadığın halde her ihitimali öldürebildiğin gerçekliği- ağır harfleri en kalın sesiyle doldurarak yineledi ima eder gibi değil şamar gibi ü z e r i n e basarak -yeminle senden hiç bahsetmemiştim- ’derhal bulunduğun kıta sahanlığını terket’ -mülteci beyazları pek yakışmazdı sana kırmızı puantiyeli imgelerin olurdu ve belki gök yaşlarıyla iyi giderdi!- değil bir daha adının harekesine şetteler kondurmak katlamalı kağıt oynaşmaları bile yasak alışkanlık en ağır depresyonmuş ayrılık makamında ve ağır okunurmuş ses perdeye dokunduğunda zor geldi yalan yok! içime tuhaflık buladın birden o an dalı acıyan ağaç zılgıtları kilitlendi boğazıma fikrime sancılar sokuldu birden ve sevmedim yalan yok bu zikri buruşturduğum kağıtlarla birlikte yutmak seni! zaman en iyi ilaçsa! sen bana nasıl fayda ederdin ki!.. ayrıntılar kadar ufak nüanslara da hicret geldi hem kuruntu atıştırmaktan eftalmiş artık ’bir ömre bedel’ değil bir ömür eder giyinmeliymiş lâkin, arada ajite kuru dal hışırtıları olabilirmiş yine de yutkundukça içindeki zaafiyet o vakit, kapatmalıymış tersi avuçları yarına dek camlar örtülü kalsınmış bir süre -iddet belki söz dinlemezmiş bulutlar akabilirmiş eski yaralar bir müddet!.. ve ekledi haftaya bir daha göreyim seni! -yaşayacağımı nasıl bildiyse!- kulağımdaki o ağır madeni ezgi damağımdaki o acı mahrumiyet burgu gibi delerken içimi esas reçete giderken dürüldü elime ve dilimin pelesenkini mahvetti; ’yarına dek bir şeyin kalmaz’ yarına dek yârına dek yârına de ki!.. ToprağınSesi . |
Şimdi ne desem ki;
Hani bir şiir yazarsın ya,hani bir şiir okursun ya sonra,tam bu' dersin o an aradığım.Okursun okursun...
Hem de kanatırcasına.Kelimeleri ağlatarak okursun,çünkü öyle şiddetli bir acı vardır ki,ancak bu örter üstünü dersin.
Oysa sen,kelimeleri deli bir şiire imza atmışsın. Abartısız. Ama MÜBALAĞA'lı.
Tekrar tekrar okunası bir şiir diyemeyeceğim: Oku ve kaç!
Şiire dokunmak,asla!