Siyah Kanatlı Yürekdelenlerşimdi çıplak ayaklarınla sırtımı ezer gibi kapıyı kapatıp gidiyorsun. çok iyi bir şey yapmış gibi de, giderken yüzüme bakıp ’bu Eylül’ün laneti’ deyip düşlerimi, o acayip beyaz renkli deri çantanın içinde ki fermuarlı bir isyanın içine ellerinle koyuyorsun. ardı sıra gülüyorsun, ’demek senin aşkın bu kadar’ demenin gururuyla ağlamaya başlıyorsun. benim için mahzuru hiç olmaz sevgilim, ağlamalarının ama sokağa çıktığın anda keskin bir bıçak gibi, yaşların yanaklarından akıp, ulaşacak avuçlarının kentine. ayrılığa dair uçurumlardan atlamak için iyi eğitilmiş bir aşk komandosu olamadığından zor olacak ilk başta. bir kadınsın, çok büyük farkımız var yumruk yemek için hasretin ringlerinde gittikçe siyahlaşan morluklarına aynada bakındıkça keşke hiç sevmeseydim diyecek kadar günaha gireceksin. yalnızlığını çoğaltan sevgim zorla itip kalkacak sevinçlerini, tatmin etmeyecek eğlencelerin iki duble sonrası baş dönmelerinde kendini haklı çıkarmak için, tüm suçları benim üzerime atıp yüreğinin sınırlarından yabancı şehirlere çıkma yasağı koyacaksın. bu intiharların en kozmik gülüşünü paylaşırken dostlarınla, ahbaplarınla eksikliğimi dibine kadar çekeceksin her nefesinde hücrelerine. bugüne kadar sana anlatamadığım o aşkın en açık seçik hikayelerini izler gibi kablolu yayından gizli ve dikkatli bir şekilde tek başıma hatırlaman için tüm metafizik hadiseleri cereyan ettireceğim parmak izlerinin var olup, yaşamak için tutunduğu tüm eşyalarda. hayal kırıklığın tabiî ki olacak, yoksa ayrılığına ait ihbar sonrası bir gece gözlerinin adına sorumlu olay yeri inceleme ekibim aklına düşüverdiğinde, seviştiğimiz günleri anımsayıp, üşür müydün yatağının bir köşesinde? dudaklarının beni öpmekten emekliye çıkartılışını anladığın an başka tenlerde hep aynı muameleyi gördüğünde ve bacakların artık aynı zevk ile çekilmediğinde kasıklarına doğru; gitmelerin aslında ne kadarda iğrenç ve zelil olduğunu anlayacaksın! hırçınlığın hiçbir vazoyu kırmamış olabilir; buna bir anlam verme zaten, ama ya kırıp geçtiğin ümit kalelerimde, ağlayan yeni doğmuş bebeğim; daha göbeği kesilmeden yaşamak adına ilk ağlayışı sonrasında nasıl cevap verebilirsin ona, nasıl anlatabilirsin; bir gün özlemin artık dayanılmayacak kadar çok olduğunda onu gördüğün anda. ’anne’ dediğinde sana, sarılıp ağlamak istediğinde masmavi gözleriyle nasıl ’oğlum’ diyebilirsin ona bir daha, nasıl? ama suç bende, inan ki bende sevgilim. lanetlenmek için çokça kaşıdığımı biliyorum ayrılığa ait yaraları ve çokça denediğimi biliyorum gülüşlerin aslında ağlamak kadar güzel olduğunu demenin iyi bir şey olmadığını. sen, ziyafet zamanlarımız için kum taşırken tükenen zamanlarımıza çoğu zaman çiçek desenli elbisenle sokulurdun ateş hattıma. çok fazla kırıldığım için artık o anları dahi tamir etmiyor sana olan sevgim, sanırım mazi sorunlar yumağı pencere kenarımda bundan sonra ve bundan sonra uykularımın içinde tek hap yetmeyecek biliyorum, denedim daha birkaç dakika evvel; sen, bilmem kaç bininci ayrılığı kutlarken birkaç kadeh acıyla. bataklığına sahiplendiğim ihtiyaçlarım olduğundan dolayı, ne zaman aklıma gelsen öylece hayalin; ah o hayalin sevgilim... beni hep terk ettiğine dair böyle saçma sapan kabuslar görüyorum. keşke bütün ihanetleri ben yapsaydım da, ben kırsaydım da kalbini o zaman unutmak kolay olurdu aslında, sarsılmazdı hiçbir yürekdelenin. |