'derine'
uygarlığın gelişimi derinlerden başlar
sözgelimi bir metro, metro değildir sadece Ulus şöyle aralar; metropolü, metro var kılar ruhu ise, var olmadan önce yaralar yaralandım. bir şarkı sözü olsaydı hayat sirke gibi kokardı tenlerimiz yine de bir şifa olduğunu unutup terime terime kadar ilişiyorlar soysuz iftiralarla kavram boğulduğu yerde açıklama geliyor dost dediğinin dilinde kocaman bir iğne batırıp, çekiyor, çekip bir daha batırıyor sonra hiçbir şey olmamış gibi çekip gidiyor giden gitsin, karacaoğlan’ı tüyüne kadar yolup kızılırmağın dibinde bağdaş kurduğumuz gün biz, mutlu birkaç genç idik paçaları sıvalı anayollarımıza kadar darmadağın etmişler soysuz bir adamın üzerine takım elbise şu yola çıkılan üstgeçit kadar çirkin yakışır yakışıklıyım. gözlerimle görmediğim anlarda aynada hep o istediğim adam geliyor aynı şarkıya birkaç dilde konser veriyor dişlerine kadar ısırıyorum ağzımın içini utandığım anlarda çocuk, çekiyor pantolonunu cebinde bir milyon cips parası oturup, en acısından bir çay içiyorum derinden bir sızı göğsümde bir yudum daha katran zifti paklanıyor nefesimin uygarlığın en derinlerine iz bırakıyor ellerim şahsı namütenahi acılar tadıyorum kimliğini kaybetmiş yoldan gelmiş yola giden mecburi istikametler çizen birden ve hayalen. şuur altına yatan dehliz kahve ağzıyla kuş tutuyor damda her insan farksız uygarlığın yeraltı oyuncağından çıkarıp gözlerime ilişince zevk veriyor toprağım, kazıyorum derine, daha derine anlıyorum |
hayret! sanki acılı bir çay içersem beynimde temizlik operasyonu başlayacak ve fazlalıklarımdan bi nebze kurtulacağım gibi geliyor.