iki bin sekiz yüz
arşın gölgesinden uzak
göğü kendine doğru çekene zühre yıldızını külsüz alevlere indirene yalvarır çekinerek bir şey düşünemez dili damağına yapışık karanlık bir güneş tepesinde yürür menzilin bin senesi yokuş bin senesi düz bin senesi iniş ah “dikenleri kancaları ve çengelleriyle” yedi cehennem köprüsü her biri üzerinde pusuya yatmış sarp keskin tepeler … ve yol alır aç susuz çırılçıplak sersefil yoksa inancında her hangi bir kuşku geçer ikinci köprüye namazdan çekilir sorguya ötelerde ise yüreğinde secde hapsedilir bekler tam bin sene sonra geçer üçüncü köprüye zekat oruç hac derken bulur kendini altıncı köprüde temizlikten sorgulanır yedinci köprü haksızlık yapıp yapmadığına dair varsa bir eksiği mat olur acuze ayakları yine hapsedilir yollara “karanlıklara uzatılırken köprüler “ Rabbin kararını bekler hüzünle cehennemde “çiçek serçeyi ağırlamaz yapraklarında” çukurlarında dipsiz kuzgun kuyu zakkumları daha da katmerleşen alevleri iştahla çağırır vali melekleri kâh Sâbit İklît Hamîd kâh Sâdın Kâim Câbir iki bin sekiz yüz azaba şahit cehennem bekçisi Mâlik iklimleri sarmaşık tutuşmuş hava solur dizüstü telaşla titrer iblisin herbir askeri açılınca Hâviye Kapısı katrandan fışkırır nehirleri karınca gibi düşkünse mal toplamaya ardına kadar açılır Lazzâ Kapısı gaflet düşlerde gülümsüyorsa aylak çehresi onu bekler Sakar Kapısı günah ve taşkınlıkları diz boyu ise burnundan solur Cahîm Kapısı ardından bakar alevden dağları nimet kapısı değil bunlar bedbahtların çığlık diyarı … birbirinden dişli közsüz ateşten kirişleri kâh cehennemin yedi kapısı kâh yedi köprüsü ateşten merdivenleri “ateşten döşekleri “ boyunlarında kızgın demirden kementleriyle ah cehennem sakinleri ne ölü ne diri dillerinde biter cehennem çiçekleri gönül gençyılmaz |
Paylaşım için teşekkürler, saygı öncelikli sevgiler.