Ağzımın Uçurumları“durağan bir şarkı öteliyor umutlarımı sanrılarıma düet yapan saka kuşlarına öyle hiç dönmeyecekmiş gibi çekmeyin kapımı akdenizin lacivert karanlığında kaybolan –adamlar- ” çekik gözlü dilberler eşeliyor yüzü gölgeli sardunyalarımı ağlara vuruyor balıkların dudakları hırçınım aslında ziftli damlalar düşüren bulutlar gibi birazda süt dökmüş kedi sessizce kapatıyorum notalarımın perdelerini sonsuzluğa siz ise kendinize saklıyorsunuz sevginizi anneme alıştığım akşamlarda oysa eşkiya yalnızlıklarınız vardı iki bin yıllık unuttum mu sandınız ve mayası ekşiyen anılarınız kırmızı yenilgili eylül gidişleriniz vardı.. o vakit salt bir adamdınız sevgim olmasa ve sıradandı bakışlarınız her tren kalkışı bir çocuk ölürdü gözlerimizde şiirlerimi küstüren lakırdılarınıza ağlardım bilirdiniz dibinden kopan saçlarımdan doğardı beyhude güneş tenimin portakal kokusunu özlediğinizi düşlerdim tüy diplerim edepsizce sızlardı söyleyin şimdi ne değişti müdanasız kahverengiler düşüyor yıllarımıza görmüyor musunuz halimi boncuk boncuk kan akıtmaya kimin hakkı var ağzımın uçurumlarında arsenik kokan adınıza bir kere ardınıza baksaydınız görecektiniz oysa gal-ü bela da bir yudum su gibi aşka açılan avuçlarımda ki dudak renginizi.. görmediniz.. Çiğdem Parlayüksel |
görecektiniz oysa
gal-ü bela da bir yudum su gibi
aşka açılan avuçlarımdaki
dudak renginizi..
görmediniz.."
"Ah, minel aşk-ı ve halatihi..." demişim gayriihtiyari şiir bitince.
Yunus diyor ki:
"İşitin ey yarenler, aşk bir güneşe benzer/Aşkı olmayan kişi misali taşa benzer!"
Şiirde, amansız hüzünler kadar, içimizi ısıtan bir güneş var.
Ellerin yorulmasın şairim, yüreğin var olsun.
Selam ve sevgiler...