Bakışlar
Tam şuramdan girdi
Mızrak uçlu bir yalnızlık Sesim kuş gibi ötüşürken Cam gibi gözlerinin önünde Kırıldım aynalar gibi darmadağın Hangi yaralı kuşun acısında kessem boynumu Nefesim düğümlenmişken düşüncelerime Kimi düşlerimden atıp hafifçe kapılmalıyım ardına Sallanırken gözlerim taşan nehirler gibi Taşları hareketlendiren acılarım Akrep yuvalarının sırdaşı gibi Uykularda uzak ülkelerin toprağını dövmek Ayak izlerine dolan gece gibi peşinde Esir alınmış bulutların gezgin coğrafyasında Gözlerim aşılmış bir dağ gibi mağdur… Sebepleri gömdüm çiçeklerin avuçlarına Renkleri solmuş güllerin kırıntılarında Kollarım bir uçurtma gibi açılmış semaya Bir fikri kovalıyor gibiyim Evimi bağlamışım sesime çığlıklarımın arasında Bulutlara komşu bir yoldaş gibi süzülmekteyim Gözyaşlarımdan kardığım duvarların arasında Bir fiil kırık bir cam gibiyim avuçlarıma dolan… Kaç kelimelik aşk getirdin dilime Öyle taş gibi un ufak ederek gidebilmek için Eski sözcükleri küpe yapıp kulağıma Dişlerimden dudaklarıma sarılmışım Defterlerin sayfaları karışık Adın gibi eminsin unutulmayacaksın Radyolarda şarkılar seni çaldığında Ağlamaklı saatlerin terazilerinde ağır basacaksın En güçlü olduğum anlarda bir çekiç gibi Adın alnıma çakılı... Bir sabah yürüyüşünde güneşi gezdirirken Bu şehri ağlayan tüm yıldızlar gözlerimde Bir simitle bir bardak çay için bırakıp öylece Kaçıp gidilecek yerler ararım ayak izlerinde Afişlerde adın boyundan büyük yazıldığında Belki biraz yüzün sarkık ve saçların başka Bir şiirden çıkmış koşar gibi dizelerin arasında Denizi karıştıran gemilerin sesinde Günler senin yüzünden karıştığında Kapısı olmayan ceplere adım attığında bedenim Boş kadehlerin kırıldığı meyhanelerde Olmayacaksın bir şarkı yada biraz su… Dişlerim cam kesiği gibi doluşurken ağzıma Kumları yontan dalgalar gibi sızlamakta sözcükler Kaleleri yıkan topların altındaki taş sanki yüreğim Örülecek bir insan boyundan öte yükseklikte Sinirimin ağzında kızgın yağ gibi dökülüyorum içime Bir dağı saran ip yumağı bulutlara asılmışım İpekten bir hayali yakar gibi kızıl güneşe dönük Ağır bir yüksün içime telafisi zor yaralar açıyor geçişlerin… Yılların arasında unutulmuş gibi boğulurken Ağır yaralı taşır gibi koşan ayaklarım durgun Yüzleri kapalı resimler bir yudum hayat gibi Çığırtkan ve öyle renkleri kaybolmuş kapkara zift sanki Hatıraları sakladığım ormanları yakıyorum Yutkunduğum öyle zamanlarda bir bıçak gözlerinden bir parça Ümitleri açılarak tüketmiş kaderin hayalisin Ağırlaştığında bedenim beni taşıyan o vaatler Bir mermi gibi vurulduğunda musallaya başım Neresinden dönülür ki sana geri Sebebimsin diyerek arta kalmış ezgilere Hala üzerimdeyken yaslandığım omuzlara Deniz hala sen gibi kokar mı ardımda Güneş aynı suçu üstünde doğar mı Dalgalar kızgın bir maşa gibi Hala çocuk özlemlerinde seni Aramak için çıkıp sokaklarda dolaşır mı Hiç savaşmadan ölünür mü Öldün mü yüreğini delip geçtiğinde O masum bakışlar… //Se |