Yine Ayrılık
Güneş dallara konmuş yine gamzelerinde
Suspus bulutlar bir yangın yeri Uçurtmalar kuşlar gibi sakin ve uzak Denizin içinden sahile koşuyor dalgalar Uzak ülkelerin içinden sıyrılmış bir yara gibi Trenler dağların arasından kopmuş Yanık yüzlere değen rüzgar gibi Yollar düğümlenmiş Bir hediyenin üzerindeki kurdele sanki Parmakların avuçlarını kanatırken Bir nehir gibi dolanıyorum gözlerinde Kıvrılıp fikirlerime Çivi gibi seni saklarken Gün geçtikçe aralıyorsun Ayrılık kapısını içimde… Artık boşluğa açılıyor Silinen gözlerimdeki resimlerin Anılar yaralarımın üzerindeki dikişler gibi Atarak acıları bir bir saplıyor yüreğime Yalnız zilleri çalan parmaklar gibi Issız bir ada misali Yalnızlık giyilen acılar hapishanesinde Arayışlar yokuş yukarı bir hilal gibi çakılmış geceye Kaçışlar basit Cevaplar bir yılkı atı dağı aşan Kelimeler kifayetsiz dilsiz bir bedevinin bohçasında Kâğıtları eskiten gözlerin susmuyordu bir zamanlar Yalnız sana hak sanki bu gitmeler… Gözlerin ayak izi bırakmış Artık sen ırak bir memleketsin Ve kes artık ipleri darağacından Dar bir köşe bir ücra elveda indir Boynumda kolye izin… İsimler güzeldi Bulutlara resimler çizerken gökyüzü Kuşlar uçarken deniz Kıyısında konaklarken gemiler Sabahları çay bardaklarında dudak izin varken Kapının o eski gıcırtısı ayak seslerinde Saçlarında rüzgâr varsa eğer sabahlar Yağmurlar güzeldi eğer seninle yürüyorsam İlkbaharda ağaçlara kazınmışsa adımız Kar yağıyorsa eğer avuçlarımda elin Her şey sen bir anlam ifade ettiğinde güzeldi Yanımdaki boşlukları doldurduğunda adın Çözülmez değildim Bıraktım gözlerini içimde İç geçirdiğim gecelerde Geçmedi acın tenden tene… Gözlerimden kaçmak için denizler dalgalı Karaya vuracak kadar çılgın kayıklar Anahtarlar sahipsiz Kanatları kırık bulutlara dadanmış kuşlar Yine kapalı kapılar Sabaha koşan soğuk bir karanlık Yine bir başkasından kalmış yarın ceplerimde Uykusuz bir saat çarkında dişlerim Çınlamakta olan bir hayat vicdanım Kalbim tenha bir durak Uğrak bir kelime tacirinin ayaklarında Yorgun bakışlarımdan süzülme kayalıklar Giderek azalıyor Yere yakınlaşmakta çıktığım bulutlar Bir parça özgürüm içinde Elinde tut prangaları Uzat ipi bulutlara Çek beni kendine Gökyüzünden ne tutabilirsem sana… İzmaritler dudaklarımda tükenirken Usulca kaldırımlara yığılan gölgelerdeyim Kırık camlara sürterken ruhumun acı yanlarını Işıkların arasından sıyrılan bir bıçak gibi Uzanıyorum kaldırım taşlarına Ve hala bedenimi sıcak bir nefes titretiyor Direniyorum kurşunun yolundan akan kanım gibi Yere dağılmış acıları süpüren rüzgâr Birazdan gelecek ruhumun alıcısı Uyumak için sokaklar Böyle uzun ve sığmak için dar Taştan bir mezar bu şehir Yıkmak için kötüleştiğim Ve bittiğim bir saat yönümü aksine çeviren… Cam kadar keskin karanlık Atıldığım denizin rengini karartan Bir iki el silah sesine yanan barut gibi Alnıma sarılan lekeden ibaret Doldurulmuş fişekler gibi aniden sıkılmışım gözlerinden Vur içimdeki yüzü kesik o küçük veledi Gökyüzünde tutulmalar hep kızıl Ve bulutlar toprağa düşünce parçalanıyor Uzun geceler Boş satırlara çıkıyor Nedensiz ve neden sen siz Bitti sanki ucu körleşen acılar Kaldırma zamanı üstüne yığılmış zamanı Zor ayağı kısa taburelerde ölebilmek Ve yık canımı canına taşıdım onca yolu sana… Kazıdım Aya sırtını dönen yüzündeki o toprağı Ruhum buğday rengi bir alev sanki Külleri zihnime eken Kayıp yolcunun günlüğündeki o amaç Sabah ışıkları saklıyorum gecelerden kaçarak Ve denize hasret batan bir gemi gibi gözlerim yaşlı Hapis dilime zararım içimde Lal bir heceden doğma yalnızlık içerim Ve her gece deniz kokar sarhoş gözlerim En ücra köşelerime çekilmiş Yenik bir savaşçı gibi içime akarım Bakma yüzüme Darmadağın bir ayna gibi Kesik yaralar bağlarım Göğsüm derin İçim kayalık Ve yeryüzümde okunaklı değil acılarım Şarkılar boş sokaklar gibi adımlıyor artık bedenimi Dudaklarımda yürünesi bir ayrılık Sonunda yıkılıyor Dudaklarım ansızın çalan titrek bir ezgiyle Yoksun artık martıların denizden koptuğu anlarda Çiçekleri ezerken yağmur damlaları Kırık yaprakların çiğ tanelerine teslim vedalarında İrkilmiş yalnızlığım kavrulmuş kumlar gibi Susuz ve kurak yeniden dönüyor Sesine aşık plaklar aynı yöne Kırılgan kemiklerim Aynı yöne eğiliyor dizlerim Sana dönerken Yeniden aşka geliyor bedenim Gömdüm seni yüzümün döndüğü yöne Kapandı seni anlatan kitaplar Kırıldı camdan kadehler İçimden geçti sen sanılan bir yolcu Duy artık Sesimde sevgi yok sana… Kayıp anlamları biriktirmiş bir yuva göğsüm Sen yönünde kaybedilmiş her savaş Her geceye çizilmiş ruhu yok bu şehrin Kalabalıklar kuru ve ayaz kimsesiz bir sokak Bambaşka acılar çıkıyor duvarların ardından Kırık canımın parçalarında sessiz sedasız Bırakıp gidiyorum Açılıp bir denizin kıyısından Akşamları is kokulu yalnız kapıların arasından Ayarsız iki saat gibi Sen sağ tarafı çökmüş bir mağdur Ben solu aksak bir yabancıyım Seni basacak yara yok Üstünde adın yazılı Bırak artık al aklımı Düşüncelerin arasında anlamsız Çıkar at zarları Hepsi tek ve çıkar beni aralarından Kayıp et kalben sadece bir et… //Se |