İki kişiyiz biz...
Her insan damarına basılan yalnızlığın tiryakisidir
Bıraktım acını dilimden Parkta oynayan bir çocuk gibi içime Sığ denizlerin ayaklarından başlayan yalnızlık gibi Sıkıla sıkıla içime geçirdim bütün o dikenli telleri Günler çabuk geçti ayrılık satırlardan düştü bir bir Acele yağan yağmurun adımlarında yorgun bir şehir Gözlerimden süzülüyor toprak usulca artık Damarlarımda yılansı bir ihanet dolaşmakta Eksiliyor zaman uzak bir gökkuşağından Hangi uçsuz bucaksız özgürlük kanat çırpıyor Yüreğinde hırçın dalgalar gibi uzaklardan göğüs uçlarıma Yıldızlar düşüyor cılız kollarında sevgisi bitmek üzere Ay yine sırtını dönmüş gece ve gündüz sendeleyerek Avuçlarımda bir katil gülü koparmış Sana koşuyor hayalleri suya bandıra bandıra Uykusuz gecelerin yasaklısı bıraktığın o derin izler Yine uykulara zarar ziyan etki etmekte… Serildim acılarımı kurutan güneşin avuçlarına Uzak bir sen adı dilimde ve kayıp parçaların Bırakıp gittiğin yanımdan terk edip çıkasım var Batarken adın yüreğime batırır gibi seni göğsüme Ve çekip bir ömürlük nefes gibi içime bırakıp gitmek Unuttuğun resimlerden kopabilmek Masaların ayaklarına dolanmış kokunu izlemek Pencere kenarlarına yağan yağmur gibi dokunmak Aynalarda bıraktığın boşluklarda yüzüne sığınmak Kahveleri bardaktaki dudak izinden içmek Ansızın açmak kapıları sinirlendiğin gibi O yalnız yemek sofrasına oturmak Kızmak geceleri uykusuz kalıp denizi izlemek Susayan martıların ayaklarını gezdirdiği sularda Yıkılıp kalmak bir geminin en kızgın yanına Uzakları getirip götürebilmek gibi… Hangi ömür aralığına bunca yükü sığdırıp Gönül zindanında ağır matemler bağladığın bir yanın var ki O anlarda o yanından çıkıp gidesim var Öyle kayıp bir yıldız gibi düşüp kırılasım Yüzümü çeken güneşten kopup Ayaklarıma sarılan rüzgâra eğilmek var Bir yamaçtan bırakıp gövdemi seni ezer gibi Düşürür gibi çekip gitmek Yüzümü aynalarda dağıtıp Sabah güneşin eteğinden çeken kuşlar gibi Bakınıp gökyüzüne Gezip yeniden avuçlarına yağmak var… Bilmeden gecenin boyadığı sokaklara atılıyorum Sahipsiz seslere sığınıp telefonlara bakmak gibi Defterleri sıyırıp en orta yerinden kaçmak Uzatıp kollarımı amaçsızca söylenesim geliyor Düşmek düşebildiğimi anlayana kadar bağırmak Kendimi taşlara vurup parça parça bölünmek istiyorum Düşürmek seni bir meyhane masasına oturup içer gibi Dilimi dayayıp benden daha acılı bir şişeyi bitirmek Kendimi sığdırabilmek bir mevsimi diken iplik gibi Kapatıp iliklerimden gökyüzünü sana koşan kuşlara sığınmak Ve bilmek istiyorum yalnızlığı sen gittiğinde nasıl kaldı yanımda… Serdim yeniden uzunca kekik kokan saçlarını rüzgâra Uzun gecelerde deniz aşığı ezgilerin tellerine Süslediğim gökyüzünü bir kıyısı sana ait olan yalnızlıkla Ayırdım içimden seni en vahim tek biletli yolcu Bıraktım yüzünü sürdüğün o ışık vuran caddelerde gezinmeyi Ferman okunur şimdi ve yeniden ölümler okunur kulağıma Gündüz ve birde gece kurulur ölüm sehpaları Saçlarından örme ipi geçirirler incecik boğazıma Ve kokun asılı kalır tenimde Bırakırım kollarımı ve uçan kuşlar gibi çıkar gidersin… Bırak artık duvarları ıslatan kelimelere kızmayı Uçup giden yıllara dönüp sırtını Uzunca bir semaya takılıp kalmış gibi Çektiğinde geceyi gökyüzüne ser bütün yıldızları Boşattığında valizini kaybolan anıları hatırlamış gibi Ağlayıp suladığın toprak kokusundan çek bir yudum Arasına sıkışıp kaldığın dört duvarın avuçlarında İzlerini resmettiğin acıları sök kanayan yanından Çek kopar bütün kabuk bağlamış acıları Uykusunda yüzen çocuklar gibi Yumul gözyaşlarına usulca Deniz kokan şehir bir yanından koparılınca bağrından Kayalıklara çarpan yanlarını bırak usulca Ve sıcak bir namlunun ucundan nefes alır gibi Çek kurşunu içine ansızın… Yamaçlara dokunduğunda rüzgâr dalgalı bulutlarla Hüzün yumak yumak olup ellerinde parça parça yuvarlanınca Dikilince tellere konan ayaklar bir bir sessizce Uyan sus sesine kelimeleri düğümleyip Kapatınca yüzündeki gözleri renklere Ateşe ve gezinen bütün o sevgilere Düşünce üşüyen resimler Yıkılınca o keyfine gezinen gemiler Uçmaya başladığında ah o şarkıların içinden Duygular Birer birer uçur kuşları batan güneşe… Bitir bütün her şeyi Bırak kendini yalnızlığın avuçlarından Üşüyen sokakların giydiği yağmurlu zeminlere Aksın kuruyan gözlerin yolu kapanmış nehirlere Renkleri tutuştur Yansın bütün duygular sesi çıksın avaz avaz sirenlerin Yağmurda yürü saçların ıslak ve ayaklarını basa basa Kaldırım taşlarını söker gibi çarpıp bir taşa yıkıl Ve yavaşça işleyen damlaların arasından sıyrıl Bırak uçsun kuşlar gidemediğin göklere Ve bırak bütün gemileri yalnızlara kavuşsun sesler Sende usulca bırak elindeki o boş şişeleri… Ve Artık ikimizde Boş resimlerin açık yanıyız Bitmemiş satırların Mektuplara akan yanı Sağanaklarda çalan alarm seslerinin anlamı İnceden yağan yağmurun Islattığı o karanlık sokak arası Yanmayan bir sokak lambası Kolları uzayan bir ağacın dalı Konan kuşların o anlamlı mırıltısı Yaraları saran acıların arta kalanı O uçamayan istasyon kuşlarıyız biz Geçmeyen bir saatin iki kolu Ve iki ayrı yarısı… //Se |
gayet başarılı bir çalışmaydı...saygıyla