sadağı –kaknüs-ömürhalının altına süpürdüğü ertelenmişlikleri çenesi kırık ömrünün inlemelerine nameler dizen sulusepken dimağı el yordamıyla ararken yaşamını ince bir sızı tükenmişliği güçsüz bir aslanın dökülen dişleri hayal kırıklığı olgun meyveyi dişleyen aklı günle boğuşan zekası sarmaş dolaş geçmişiyle düşü bilinçaltında kilitlenmiş elma şekeri çocukluğu hayata katma değer katamama hissi oksuz sadağı ah sabah güneşi gibi baksa aynaya ansızın ateşin içinde yağmuru içmiş kaknüs olsa yeniden doğsa küllerinden bir seher vakti usulca… gönül gençyılmaz |
“ Vatanı Hindistan olan Kaknüs’ün güzellikte eşi benzeri yoktur. Ney’e benzeyen uzun ve kuvvetli gagasında yüze yakın delik vardır. Her delikten farklı bir ses çıkar ve çıkan her ses, başka bir nağmenin ifadesidir. Kaknüs öttüğü zaman, diğer bütün kuşlar susar. Onun sesinin güzelliği hepsinin aklını başından alır. Ömrü bin yıla yakın olan Kaknüs’e öleceği vakit hissettirilir. Kuş, ölüm vakti yaklaştığında topladığı çalı çırpının ortasına geçer ve çeşitli nağmelerle feryada başlar. Gagasındaki her delikten ruhunun bir tarafına ait farklı bir nağme çıkar. Ölüm korkusundan hazan yaprağı gibi titrer. Yakıcı feryatlar, âdeta gönüllerden kan damlatır. Kaknüs nihayet bir nefeslik ömrü kaldığı an kanatlarını şiddetle çırpar ve kanatlarından çıkan kıvılcımla alev alır. Çıkan ateş, kuşun çevresindeki çalı çırpıyı da tutuşturur ve nihayetinde kuş tamamıyla yanar. Hiç ateş kalmadığı bir anda Kaknüs’ün külünden başka bir Kaknüs yaratılır. ”
İran edebiyatından Türk edebiyatına geçen kaknüs, divan edebiyatında kullanılan unsurlardan biridir. Zâtî'nin divanında geçen bir beyit:
“ İşitdük Zâtî’yâ kaknûsı yakmış âteş-i âhı
Meger kim yana yana okıdı bu şi’r-i pür-sûzı. ”
« Ey Zâtî, duyduk ki ahının ateşi Kaknus’u yakmış
Bu ateş dolu şiiri her kim yana yana okudu ise. »
Beyitte kendisine seslenerek kendi şiirinin etkisini başkalarından duyan bir yabancı gibi davranarak tecahül-i arif yapan şair, şiirlerindeki ateşin okuyanlara sirayet ettiğini ve bu ateşle de Kaknus kuşunun yandığını ifade ederek Kaknus-ateş birlikteliğine gönderme yapmaktadır.
Fuzûlî divanında bir kullanımı:
“ Meyl-i vasl eğmiş kadimni çeng-i bezm-i yâr tek
Reglerim sızlar el ursam çeng üzre târ tek
Çeng ne mümkin kim ede zârlık ben zâr tek
Bes ki memlûyum hevâ-yi aşka müsikâr tek
Bin figan her dem çıkar her üstühânımdan benim. ”
« Kavuşma meyli yârin meclisinin sazı gibi boynumu eğmiş.
El vursam sazın üstüne, damarlarım tel gibi sızlar.
Sazın benim gibi inlemesi ne mümkün?
Musikar gibi aşk havasıyla doluyum.
Her kemiğimden her an bin figan çıkar. »
"Musikar kelimesini hem Kaknüs kuşu hem de saz anlamında kullanarak tevriye yapan şair, Kaknus kuşunun gagasından çıkan seslerle müziğin bulunduğuna inanılmasına da gönderme yapmaktır..."
ey yaratılmışların en değerlisi
sana sunulanları değerlendirmek herşeye çözüm bulmak çabalayarak hedeflerine ulaşmak yerine
hayatını erteleyerek ağlayarak sızlayarak ömürünü tüketirsin
haydi kalk silkelen sarıl yaşama yeniden söyle şarkılarını aşkla alevlendir yüreğini doğ kaknüs gibi küllerinden yenilen..
öyle güzel ve özeldi ki...
kutladım hayata kattığın eşsiz güzellikleri sevgili gönül...
sevgim saygımla hep...