Sabrım Ölmeye Nankör
esinlenince iyilik dudak büküşlerinden
ılık bir şefkate dönüşürdü mevsim ayak izlerin beyaz bir kumsala giderdi kan lekeleriyle uslanırdı iç çekişlerim uslanmazdım ben sevdam belki sonsuzluğa fit belki tarifsiz kusursuzluğuna parçalanışların yollar dermanıma yalan zaman sabrıma çocuk oyuncağı sabrım ölmeye nankör kör kör bu şatafatı karanlığın gün ışığında kaybolacak umutsuzluk ağaçların arasında yosun yeşili bir saat on bir ağrıma gidiyor yaşamak kalınca gidişlerinin tazeliği eskiyen ömrümde eskiyen ömrümde bir yel sızısı gibi saplanınca böğrüme gurbet sayrılığı isli lambaların çilekeş iftirasıdır gölgeler seni aramalarımın direncine bulanık sular durulur yonca açışlı erdemiyle fedakar yarınımızın emeğimdir bütün birgün’ler birgün gelirsin değil mi? gibi... sabrım ölmeye nankör bekler birgün’ümüzü eskiyen ömrümde eskiyen ömrümde ve havalar soğuyunca ateşimin köşesine kurulunca güzelliğinin içli yanık türkülü öyküsü... Kağan İşçen |