Rüyasal
omuzlarımda taşıdığım kekre yarım ölümdü özlem
parmaklarıma değin her mevsimine kendimi böldüğüm yarınlarımı toprağı adımlarımla yararak ektiğim bir sonsuzluk korkusunda... sonlansın istiyorum son yalnızlığı insanoğlunun sonsuzlukta kaybolmak korkusuyla tüllenmeden ömür ve aklımızın maviye acemi lekesiz göğüyse sevda bulutlanmadan çocukluğumuzun rüyasal kısalığı... mütevazi pazartesilere benzemeliydi güleç yüzün iç huzursuzluğumun son basamağında sıcacık sarsıcı kır günleri gibi kendinden bir aydınlıkla arınmış kalmalıyım hiçbir şeye benzemeyen bir pazarteside... erken baharlara alışkın değilim bilerek geç geldim geç geldim geç öpüşlere yılkısı açık beyaz muştulu kendimi ben kirlettim aldandım ölüme acelem sanaydı sanaydı kuşkulu gitmek kendindeki bir başka kendine... kağan işçen... |
Özlem ve sevda yaşam gerçeğinin yansıdığı duvarda en fazla ışıltısı vuranı...gölgeler olmasa ve bekleyişler keşke...
bunlarda gerçeğin kabullenilemez parçaları işte...ne bileyim hocam öyle bir zıtlıklar dünyası ki.. birinin başladığı yerde diğeri bitiyor diğerinin bittiği başkasına başlangıç oluyor.Hep bir karmaşa...çözüldüğü yerde düğüm her şey. ömür böyle sanırım hem var gibi yok olan, hem yokmuş gibi varlığını koklatan...hiç birşey tam değil.. olmayacakta buna inanıyorum artık...herşeyi olduğu gibi kabullenmeyi öğrenmekte sanırım en mantıklı şey...fazla direnmek ..biz kimiz ki değiştirelim dünyanın yönünü,dönüşünü, hızını, en azimli en dirençli olanların bile son noktada kabulden başka ne olmuş ki son kararları...yaptıkları...en fazla derecesi biraz daha iyi dir ya da işte ne bileyim ya da mecburiyete alışmış olmanın sevmeyi de getiren bir başka yönünü keşfetmişlerdir...
Harikulade bir eserdi.Gönülden tebrik ederim hocam.Derinliğinde boğulduğumu hissettim bir an.İçtenliğiyle fena vurdu.
Kalben kutlarım gönül emeğinizi.Saygılarımla.