İSTANBUL
Bir şarkıydı seni yaşamak
Adınla başlayan hayatlardan geride kalan, Bir hüzün, bir acı ya da en büyük mutluluktu, Beni sana getiren. Şubat soğuğu dondururken kaldırım taşlarını, Ki yüzünde ki tebessümün anlamsızlığı duruyor bakışlarımda hala Ayaza inat sımsıcak düşlerimi getirmiştim sana... Ve kar yağıyordu, Sarıyer de bir balıkçı ağlarını sarıyordu, Beykoz’a karşı elinde şarap sarhoş bir adam vardı, Gülünç, çökmüş kadeh kaldırıyordu yalnızlığına. Yakamozları taşıyan gemiler yanaşıyordu haliç’ten süzülen gözyaşlarımla limana Eski şiirler mırıldanıyordu Eyüp sultanda duygulu bir ses Aylak bir grup bağırarak kayboluyordu karanlıkta, Artlarında mavi beyaz ışıklarıyla bir araba, köşeyi dönüyorlardı Sokak çıkmazdı… Martılar konmuştu yorgun kanatlarıyla kıyılarına Açlığın derin boşluğu çığlıklarında Çocuklar seyrediyordu onları, Sokak çocukları Tıpkı onlar gibi açtılar yaşama. Kız kulesinde başlıyordu bir aşk El ele tutuşmak suç sayılıyordu Çamlıca’nın yamaçlarında Aşk kirleniyordu sonra, bitiyordu aşk, karanlıklar başlayınca Simsiyah bir örtüye bürünüyordu yüzün, sadece gözlerin vardı Kimsesizlerin tek umutsuzluğu kalıyordu geride, gözlerinde. Şişli’de bir cinayet işleniyordu akşama doğru Yüzlerce gözün karanlık ışığında Adamın bedeni kalıyordu geride Sol kolunda bir iz, buruşturulup atılan yaşamına En güzel cevap belki de... Gecikmiştim, üşümüştüm, yorgundum Ölümü tanımıyor, ölümü anlamıyordum… Rumeli hisarında güneş batıyordu, surların gölgesine gizleniyordu gün, Bir kızı kirletiyordu hayalleri Balıklara özeniyordu Acemi bir oltaya takılıyordu sonra yaşama isteği, O an büyüyordu küçük kız Bir anda hisar kadar yaşlanıyordu. Sirkeci’de tren raylarında bir gece vakti bomboş kalan yolda, Siren sesleriyle uyanıyordum, uykularım bir daha dönmüyordu bana Koşuyordum, bir suçlu gibi Ellerimde bir çift kelepçe Beyoğlu’nda sorgusuz sualsiz tutsak alınıyordum, Suçsuzluğum fark ediliyordu Fatih’te yaldızlı eski bir bina da Mahcup bir gülümsemeyle çözülüyordu ellerimden kelepçeler, Büyüyordum Her köşe başında bir suçlu oluyordu bakışlarım Sorgulanmaktan eskiyen kimliğimle yaşamak zorunda kalıyordum. Fatih’teyim, gecenin karanlık yarası kanıyor avuçlarımda Yorgunum, aç ve susuzum, suçsuzum Fatih’teyim aynı gece yarısı sokaklardayım Bir kadın yürüyor önümden hızlı adımlarla Ardı sıra yürüyorum bende Umutsuzca kaçıyor geçmişinden Denize doğru gidiyor, denize doğru koşuyor Sesleniyorum, sesim yırtılıp dağılıyor Yankısız insanlara çarpıyor yeşil düşlerim Duymuyor beni Kararlı adımlarla denize varıyor Son defa bakıyorum ardından Son defa özlüyorum Son defa seviyorum belki de, Deniz’e teslim olurken… Çukurcuma yokuşunda yorgun düşüyor umutlarım Masumiyetim eskiyor kitaplarda Sessizliğim anlamsız bir şiir oluyor dudaklarımda Ölüyorum işte SultanAhmet’te, bir sabah ezanında. Yer bulunamıyor ölü bedenime bu şehirde Yeni bir yolculuk düşüyor payıma Tek kişilik geri dönüşü olmayan bir yolda Ölüyorum işte, Bütün hayatlarından geçerek İstanbul’da… |
SAYGILARIMLA...