ALÇAK BASINÇ ÖNCESİ
yani son haberler, İstanbul’u sel götürdüğünü mü söylüyordu
şehrin sokaklarına sinmiş küf kokusunun, sırılsıklam olduğunu yani böyle mi diyordu, kimsesizlik korkusu çıldırtmış iskeleleri şimdiye kadar ne görülmüş- ne duyulmuş, öyle lodos esmiş ki ayılamadan yıkılmış galata kulesi, en gösterişli sarhoşluğundan söz ediliyor muydu sahi, henüz haber alınamadığı, Marmara’dan /Biz şimdi bir gün öncesindeyiz. Sabah çok erken kalkıp, kırlarda karınca yuvalarına giden bütün yolları ekmek kırıntıları ile döşemeyeceğiz. Arada belki ellerimiz de birbirine değecek, ama o an sadece gülümsemek için. O kadar işte. . . . ./ . . . son savaştan bu yana ilk kez ekmek, gene düşmüş karaborsaya tezgah altında sıralı kadınlar, çocuklar açlığa körebe sokaklarda ama duyuyor musun hiçbir ses, ses vermiyor bu kıyamet gününde ne bir siren ne de bir ağıt, gök gürlemesi gökyüzünde hani nerede diller mi tükendi bu sessizlik ondan, yoksa sağır mı olduk hepimiz hangi kuşun kanadına saklandı, bir ağızdan söylenen türkülerimiz /Biliyoruz, zaman çok hızlı akıp gidecek. Farkına varmayacağız havanın karardığının. Fırsatı bulursak yuvadan bakışlarını uzatan yavru kuşların başlarını okşayıp, onlara koro halinde türkü söylemesini de öğreteceğiz. Ne güzel değil mi. . . . ./ . . . bütün sermayeler battı batar olmuş, bataryalar çekince fişlerini ve kör nişancı kendine saklamış, ışıkların söneceği en son saati sütü boşalmış meme gibi, dünya kabuğunu saklarken kendi içine bir güneş belki çok uzaklarda, doğacak yön arıyordu yeryüzüne şimdi seninle ikimiz, varsa bütün elmaları toplayarak dallarından yeniden yarın için, sözde günah işler gibi dişleyelim her yanından /Sonra eve gelip bir çilingir sofrası kuracağız kendimize, şöyle salata-peynir filan. Hafif şeylerden yani. Belki kuşlara öğrettiğimiz türküleri bu defa biz söyleyeceğiz bir ağızdan. Sarhoş olacağız. Gece yarısını geçince de yatacağız. Yağmur başlayınca yani. . . . ./ Cevat Çeştepe “henüz vakit varken gülüm”, yarını beklemeden, bugünün ilk ışıkları ile birlikte… eğer evde varsa iki somun ekmek, fırınların önünden bile geçmeden, geç kalmadan….… “henüz vakit varken gülüm” (N.Hikmet) |
Yine,çok özgün bir şiir.. Yürekten kutlarım..Saygılarımla...