20
Yorum
6
Beğeni
4,9
Puan
1949
Okunma
gün
hüznün kara kirpiklerinden indi bugün
öyle adamlar gördüm ki
gövdeleri buluta çarpıyordu
bulutlarla ağlıyordum
fısıltıları
yaşamda yarım kalmış
ölüler oluyordu
yorgun bedenimde
aynaya baktığımda
gözlerimi görmüyorum artık
ay durgunluğundaki ihtiyar acıları hiç
binersem
geçmişin gemilerine
yalnızlık kokuyorlar üzerimde
binersem
bir sabah ruhumu alacaklar
korkuyorum
sus kelimelerin ucunda uykusuzluğum
mor ışığa yatarken gölgeleri dinliyorum
kaç kez dilim yaralanıyor
rüzgarınız nefesimi uçurdukça
size benzemekten gelemiyorum
mavisiz denize
sıyrılıp tenimden nereye gittiniz umutlarım
çocuk gülüşlerim hangi dala astınız
ellerimle yaptığım çiçekleri
-mısralarım yavaş yavaş bezginleşirken seferinde-
hissi düşüncede yitiriyorum
koynumda emzirdiğim kaderi
oysa duvar dibine dökülen kuşlar
mırıldanırken şarkılarımı
güzeldi biliyorum
uzak yakın ne farkeder ki
yüzünden maskesi çıkarılmış
alabildiince şehirdim ben
yosun kokuyordu ellerim
ve üstelik su sızıyordu toprağımdan
kamburu çıkmış serseri acılara
’hayata takma çelme yersin’
demişti şair.
o zaman söndürün ışıklarını odamın
cehennemde cenneti göreyim
uzun gecenin ardından
dev geceye asmıştım keyfi saatleri
boşaldıkça aklınızdan tarihler
tanımıştınız güneşi/
güneşin saçları uzundu
ve gizli bir melekti sessizlik
sesini yüreğimden alan
söz
seni bir daha yazmayacağım sızlanmalarım
sakın erkenden bahar açma
seyrine daldığım masalda
önce öleceğim
sonra santim santim doğacağım
atlas bir yüze
söz
5.0
95% (18)
3.0
5% (1)