Hemen Sevda / Zaman Yok Ayrılığa
gözlerimden akmış bir geçmiş zaman!
bir ton ışık, bin ton gövdesi kalbur gemi denizlerimde hangi fenersiz kıyı öpüşür ki dalgamla hangi kum tanesi nemime muhtaç? bütün pislikler sığar mı bozuk pusala kadranına! zamansız bir aşk’ı anlatamaz yelkovan haki kelimelere bulaşan cüzam yorgun satırları öldürür -ki diyorsun - acıya ramak kala zaten değil midir! acının kendisi yeşillenme derdi sığ mecazların yoğunluğuydu aslında suyun altında kalanlar dalmak gerek , ayakları feda etmek serinliğe gözlerinin göremediğini hissetmektir ve üretmek! tonlarca birikmiş çöplerden koca bir dağ derin mavilikler olmadan gurur boşa salınan bir çapaya benzer biliyorsun hangi denizim olmadı benim mavi patiskasıyla yorgun son vardiya işçisi gibiyim tan vakti yalnızlığında mis kokulu simittir derdim bir adım ötede bekleyen yeni yaşımla ağustosun bütün yükü sırtımda cırcır böceklerinin mevsime haykırışları karıncaların umurunda değil şelalenin altındaki boş kova hala dolmadıysa! sarı bir mevsimde susuzluktur içeceğim sessiz kalma bunca hezeyan içinde yaşlanmış onca geri durmuşluk hesapsız beyaz kalemler! beyaz sayfalarda hatırı sayılır çizgiler bıraktı mayıs çiçekleri alıp başını gitse de unuttuğun ! her mevsim yeşil cam ağaçları ve gövdem toprağındır bilmez misin ki ! köklerinle sardığındır ayakta durabilme cesaretin ki bil ! toprak çürük bir tohuma bile duyarsız değildir kaç bahar yaşadın bensiz / kaç bahar yaşadım! hangi çiçeği kokladın doyumsuzca kaç gonca yaprağa durdu teninde ! sormadım kaç kavşakta şaşırdın yönünü ve bana kalkan kaç mezilde batırdın gemileri kaç duraksız yolculukta beyaz mendil salladın geçmişe barışık mısın ! sormadım kelimelerin şiirlere düşürdüğü mana gibi kurtulamadık birbirimizden oysa aradığımız bir mezar taşının gölgesinde umut renginde şefkatli sineydi korktuk ve baka kaldık dolmayan kovanın delik dibine! asıl kaçan sevda değildi içimizi dolduran binlerce söylenmeyenin dudak arasındaki sarnıca mahkumluğuydu! -sevdaya evdeş cesaret- bilinen alfabede olmayan harfler! söylemlerimizi klasik korkulara devirdi bilemedik! ne sen ne ben / ne de sevdamız bu alfabede değildi paylaşılan bütün baharlar ve onca şiir açan, solan güller yerine oturmayan karmaşık kenarlı ve asla bitiremeyeceğim pazıldı her kelimede bir yılı yakıyordum / anlayamadın -ki toprak nadasa neden bırakılır en iyi bilendin yakılmalıydı yaban yıllar külden bir orman yeşillendirme derdine düşmüş çiftçi gibi pulluğumda saçların, alnımda terinin tuzu zayıf bedenimden toprağa akan emeğimi gördün! az da olsa bir maraba gayreti bekledim senden -olmadı! zenginliğin, fakirliğimle örtüşmedi ve yine davul dengi dengine çalmadı ne dersin ! suçlu arama zamanı değil şimdi konuşmak gerek, hiçbir harften uzak kalmadan! anne olmadan, anne şefkati verebilir misin ki sevilebilir mi bir kadın anne değilken anne gibi! belki de tıkandığın ya da önyargı manasına kapıldığın yer bu cümlenin altıydı ! göremedin belki de baba gibi kimseyi sevmedin saçların hasret kaldı şefkatli beş parmağa -haklıydın, haksızdım- yanılgım, önce şefkatini tatmak sonra anne sevdasının kaldıramadığın ağırlığını zaten yorgun omuzlarına yüklemekteydi üzgünüm tamahkarlığım mor lekeler bıraksa da memende kendi yüzün fazla geldi sütüne kendine fakirliğin asılı kaldı göğsüne ölümün yakışmadığı tek kelime sevgidir ölümden sonra var olan tek kelime de kesmez hiçbir keskin bıçak kanatamaz yüreğe hükmeden bu duyguyu bil diye söylüyorum susmanın bedeli vazgeçilmez bir sevdanın tohumudur acıtsa da hiçbir sevda vuslatsız değildir ki ölümde bir kavuşmaysa eğer! dön şimdi en temiz kelimelerin gerdanına asıl hatalarımdan türettiğin her satıra boynum kıl sarmaş dolaş olduğum sarmaşık gibisin gövdemde seviyorum seni kadın en azından bunu bil |