Sen mi geldin!
kar yağıyordu
dağlar ütülü bir gömlek gibi askıda tüyleri ıslak kuşlar eksikti manzaramda rüzgarın her şeyi önüne kattığı mevsimde boynu bükük bir karanfile benziyordu gece kapı çaldı sen gelmiştin ben geldim dedin / işte ben çakımla kazıyıp bir başka teni bu tenden saçların beyaz kardelen gibi üşümüştü yine dağınık / yine ıslak gözlerinde uçurumlar getirmiştin ben geldim dedin / işte ben dalsız bir yaprak gibi kurumuştun siyah paltona yaslanmış içi boş bavullarla dönmüştün sen hiçbir kapıyı vurup gitmemiştin oysa hiçbir kapıdan girmemiştin şimdi bir kızıl heyecan ki gözlerinde tan vaktinin taraçasını sarsan hınç ki parmaklarında koca bir yılı avare kılan geçmişle şakaklarımda ben geldim dedin / işte ben gururum ayaklarımın altında -usulca gülüşün bir meleği anımsattı kapımda- öyle baktım ki siyah gözlerine öyle kurşun gibi kirpiklerine öyle yorgun / öyle bitmiş tükenmiş öyle asil / boynuma astığım sana ! öyle baktım ki.. yalnızlığını bırakıverdim avuçlarına sen mi geldin dedim / sen mi!! ortak olduğun acılarıma.. bütün sokakların ihaneti sırtlamış sevdasının leşini yiyen bu adama! sen mi geldin gülüm / sen mi ! mezarıma.. -ben geldim dedin / işte ben ! sana değil -sana olan sevdama! kar yağıyordu dilimde ayazın bestesi ! evvelim sen oldun türküsü ve dışarıda kuduz gibi havlayan garip bir yağmur sesi penceremde gelişine açan Cezayir menekşesi o geldi dedi ! işte o birde, gömleğimde gülümseyen gözyaşının lekesi eğri yağmurlar bu şehri terk etmeden ilk kar kuşların kısmetini örtmeden ay şafakta üşümeden ayak izlerim yollarından silinmeden ben geldim dedin !işte ben tertemiz sevdama leke sürmeden.. eğilmiş bir dal gibiydi sırtın oysa sen taze bir fidandın giderken göstermekten utanmayacağın bir için göğüs kafesine sığmayan yüreğin vardı ben sana sarıldığımda dağlar yerinden oynardı -elimi tuttuğunda içim içimden kopardı- kar yağıyordu kumral bir mevsime erken düşmüştü beyaz bütün gariplerin mahcupluğu soframda dikişleri sökülmüş bir geçmişle yeniden ben geldim dedin ! işte ben.. kendi kendinin kırılmış en tazesinden oysa ben sen gelmeden mavi bir alevle geçmiştim sokağından tüm bilinmezleri silmiştim bu hâyın / bu mendebur / bu fahişe görünümlü şavkımdan kedilerin nankör bakışlarına satmıştım ki gözlerimi ! hatıraların boşalıverdi zifir bir gecenin ardından.. ben geldim dedin / uyuyordum hayır ! ağlamıyorum yastığımdaki bu nem az önce gördüğüm rüyadan |
Levent Saral farkı bu da...
Selamlarımla...