SOĞUK SAATLERE AĞIT
kimsesiz ahşap konaklara bin yangın verip, bir kıvılcım bile almamışım
rayların üstünde bağrım çıplak, vatmansız tramvaylara parçalanmışım onun için ben aldırmıyorum sen de aldırma, gecenin ayazında sakallarıma düşen yağmur damlalarının, buz tutmuş olmasına birazdan güneş doğar, bu da geçer nasılsa… * * /bütün ışıklar birden sönünce nasıl da soğudu saatler, üşüyorum/ bu saatler el-ayak çekilmesi değil, şehrin can damarlarının kesilmesidir sinemalar uyutunca içlerindeki dünyayı, gerçeğin sokağa dökülmesidir aklıma gelmeyen aşk şarkıları için, koparmışken sazımdaki bütün telleri atamadığım çığlıktan hece bile değil, sensizliğimin taş gibi sessizliğidir. /denizinin suyu çekilmiş bir gemideyim, iskele-sancak kör karanlık/ sokak kedilerinden duymak, çöp tenekelerini saran aç kokulu nefesleri kapalı kepenklerden izlemek, yüreğinin yanında solda sıfır zenginlikleri iki ara bir dere kimsesiz içtima yerinde, bizim işimiz değildir beklemek ama böyle yaşatmaktadır bu saatler tüm sevgileri, neylersin canımın içi. /şimdi kuru sessizlikten sayıp kendimi, gelip uzansam yanına düş gibi/ kuşların kanatlarını açma vakti de gelecek, tünedikleri ağaç dallarında uyanacak balıklar uykudan, yakamozlarla seviştikleri dalgalar arasında işte o zaman bitecek softa yalnızlığım, dolacaksın gözlerime ilk ışık gibi hesaplaşma ve körkütük kötülüklerden uzak, gene ikimizin dünyasında. /güneş yeni bir güne doğmaya tövbe etmişken, sen ısıtır mısın beni/ * * ırmak boyunda, yağmura inat, rüzgara karşı ve mavisiz denizlere doğru buzu çözülmemiş sakallarımla, iliklerimde daha da hissederken soğuğu ve yürürken amaçsız, gün görmemiş karınca yuvaları arasında bir gemi gökten zembille iner gibi, bekler mi beni hala limanda güneş asla doğmayacak olsa da, bunu söyle bana… Cevat Çeştepe |
merağımız budur aslında
özlem de, inat da
Yaşam da
hep umulanın şafağında..