Öyküsüzlüğündekidonuk ve uçuk kaçık yaprağını aldım dudak ısırtırsın kalbime yenik düştüğüm ne rakı sofrası salaşlığı ne laciverdi düğümlenme dudaklarımda yıldızlar batar boğazıma yavaş ol lütfen aşkım canımı acıtıyorsun ama değersin hacimli bir romanı içtik hayat mezemiz acı mı acı çenenden öptüğümü düşünüyorum 33 yaş ergenliğini şakaklarında ter Anadolu gibisin gelsene artık odamı paylaş sokak lambalarının ışığında seviş benimle hiçbir pazarlık olmasın aramızda önce ve sonra sen ve ben bizleşelim yatılı üşümelerini unut uyut acılarını çello olgunluğunda yat kollarımda duru sesli ’üstünü örtmeyi unutma üşür sonra çocukluğum büyür gözlerimde yaşamak ben büyümez kalırım bıraktığın yerde ve bir kez olsun izin ver senin için yavaş yavaş öleyim yavaş yavaş öleyim ki senin için ölmenin yaşayayım sonsuz mutluluğunu’ gitmelerini görmemek için karanlık perdeler çektim gözlerime tek faniyim senin ölümsüzlük denizindeki sevda karasında ayaklarımın beni sana sürüklediği kara sularındayım senin sularındayım boğulsam gam yemem artık dönüşlerim kapalı sokaklarım çıkmaz sonsuzu da aşacağım demek zaman aç bir kurt gibi dağıtırken şiirlerimi içimde sesini ve gülüşünü biriktirdim yokluğum da seninle var olacak ’saçlarına mı dolandı ayağım takatim kesildi birden’ pazar sıkıntılarıyla sokaklarına çıktığım gözlüklerinin ardındaki tuzlu coğrafyaya çenendeki yaraya dudaklarımı basmak istiyorum uzat alnını bir daha ölmesin içimdeki kuşlar sürü sürü sana göç etmek istiyorum uzat alnını kırılmasın evrenin kalbi kelebeklerin kanat tozları yitmeden karşısında dudaklarını sildiğin aynanın yüzeyinde bıraktığın buğuyu öpmek istiyorum usul usul kanarken bir dolu hayat sofasında bilinmezliğimin ben senin için sıradan bir öykü değilim öyküsüzlüğündeki ’bugün hiç anımsamadın beni yarın için yaşıyorum artık’ |