Bardağının kenarında
seninle ıslanmışım
Kaderim
avuçlarında
ki ben seni gözlerimle demledim
temmuzda
günlerden kırmızı

Sırça sarayın kaprislisi
Bir benim gücünün yettiği
Sıkılmış yumruk içlerinde
isimsiz
gözlerine yıldız batırdığın
Kanını yakamozlara sattığın
ki yakamozlar dostumdur
siler gözyaşlarımı geceye

Zalim senin gözlerin
Kıstırıp döver beni
köşe başlarında
Karanlıkta
Keskin küpüne zarar ifrit
kemirirken
bâkir kalmış köklerimi
-ki sana saklamıştım
korudum da
istila ahlaklıların
talanlarından
çünkü Nâr-ı Beyzam
bûselerinin ardında gizlidir
nasıllığı
günümün-
gamzelerinin ucunda saklıdır
berraklığı
ömrümün

Bu kaçıncı yere düşüşü
alnımın
ve sana bulanıp
ayağa kalkışım
saymadım
rakamlara varmadı da
yolum
ki rakamlar istatistik yosmasıdır
günah vakitlerinde

Eski bir şarkı yolculuğumuz
Üzerine sinmiş
sevdamızın toz rengi
Antika olmuş kokusu
Benimle söylemesen de olur
yeter el çırpsan
Yeter nakaratlarında
peşime takılsan
ki çetrefildir sesin
söylemezsin
anca ok gibi saplarsın
göğsüme harflerini
paslı ellerinle

Tenhalarda ölüm kusarım
tırnak diplerimden
terlemiş tenine
ama sen
ucuz roman kahramanları kadar bile
bilmezsin öldürmeyi
ya da gitmeyi
ki yerlerinde değildir
sende heceler

Kabul etmez seni
uçurum keskinliği
yahut mezar taşı dipleri
Kalırsın çırılçıplak
girdabın göğüs ucunda
ki kirlidir o sokak,
ayak izleri doludur
pespaye kaldırımlarında
kırılmış figanlarla yan yana

İçimde deli saçması
ya da fırtınada balıkçı telaşı
ki boğulmaktır ikisinin de son/umud/u
halden bilmez Tanrıların
sunakların da


Sen bana bakma
kızgınlığım ateştir dumansız
üryan anadan doğma
ve sesimin şiddeti
aklımın zoruyla
cebelleşmemin terkibidir
boynumda sımsıkı
zamana ayarlı
ki zînetimdir
namusumdan gayrı

Öfke vakitlerimin
"Yürek Sızısı"
sen bana bakma
Aşkımın devamıdır hala
sana söyleyemediğim
dilimdeki tutuklu
ki kelepçesiz dolaşır
yüreğimde





Özgür SARAÇ/Râzı