YOLCULUK SESLERİ
-Oysa şiirini yazacaktık ilhamın
kuşlarından izin alıp seninle tüyü bitmemiş zamanın…- eski fotoğraflarımızdı yeni albümlerde eksiği bol kırılmış bir törpü gibi benliğimizi hadım eden annelerin diyarı ve virane bir kasım sabahı göze vuruldu perçin sözlerimiz ağladı! kanatlarına siyah tüller takmış ölümün öteki adı geldi bir boşluğun rehavetinde seslendi sûru üflercesine kulağına başı kıblesinde iken dünyanın ruh kızıl ve mor uyurken sedasız duymadı kardeşlerden en küçüğü takvimden düşen en kuru yaprak söyle kaç kez bağıracaksın her yıl annelerin de ölümsüz olmadığını? hadi uyan, aklıma destek çık ey, sessizliğinde süründüğümüz annem gözünün ceylan yakarışına usul buseler kondurduk giydin de ak kanatlı o ince kumaşı misk kokusuydu yüzünde gülistan gülmesi umay evlatlardık zifir bir yolculuğun ahşap zembiline girmeden önce yüzün… şiirlerimi attım çöplüğüne ilhamını kıskandığım mevsimin ölülerim yosun tutan zambaklarda dirilmeli bir kez de olsa gelinliğini selamlamak için! şimdi zemheri kalmış cemreler ve serçe yürekli masum anneler düşüyor hazalına mutsuzluğumun ne yazık ki renkli bir doğumun tadı taşınmıyor yüzyıllar boyu hayattır sicim kopacağı an bile belirsiz beden sağır ve dilsiz ruh öksüz ve yetim can, sağlaması yapılmış basit bir işlemdir ölünce… Nevzat KONŞER |